ME
NU

Sorular / domande

Sorular 

domande

1. Hıristiyanlar Tanrı’nın göndermiş olduğu İsa’yı severler.

I cristiani amano Gesù,

2. Biz İsa’yı kabul ediyoruz, siz niçin Muhammed’i kabul etmiyorsunuz?

Noi accogliamo Gesù, perché voi non accogliete Maometto?

3. İncil değiştirildi!

Il Vangelo è stato cambiato!

4. Niçin dört İncil vardır?

Come mai quattro vangeli?

5. Siz üç Tanrı’ya inanıyorsunuz!

Voi credete in tre dèi!

6. Sizin için günah nedir?

Che cos’è peccato per voi?

7. Niçin evlenmiyorsunuz?

Perché non vi sposate?

8. Cinlere inanır mısınız?

Credete nei ginn?

9. RESİM VE HEYKELLER

Le Immagini

10. Kıyamet gününde kimler kurtulacak?

Nel giorno del giudizio chi si salverà?

11. Siz Müslüman olmayanlar, hepiniz Cehenneme gideceksiniz!

Voi, che non siete musulmani, andrete tutti all’inferno!

12. Papa XVI. Benediktus bizden nefret ediyor. Neden bizi kötüledi?

Il Papa Benedetto XVI ci odia. Perché ha parlato male di noi?

13. Allah’ın İsmi’ni telaffuz ederken ne düşünüyorsun?

A che cosa pensi quando nomini Dio-Allah?

14. Allah’ı düşünürken, O’nu nasıl düşünüyorsun?

Quando pensi a Dio, come lo pensi?

15. “DaVinci Şifresi” hakkında

Da Vinci

 16. Hıristiyan Oruç

Sul digiuno cristiano ----------

17. Misyonerleriniz, yeni insanları kazanmak için ahlaksız yöntemler kullanırlar mı?

I vostri missionari usano metodi immorali per accalappiare persone?

18. İslamlığa karşi yapılan karikatürler hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Cosa pensate delle vignette contro l’islam?

19. Burada Konya’da niçin kilise binaya yapışıktır?

Perché la chiesa, qui a Konya, è costruita aderente al palazzo?

20. Yehova ·Şahitleri kimlerdir?

Chi sono i Testimoni di Geova?

21. Vatikan tarafından ücret alıyor musunuz?

Siete pagate dal Vaticano?

22. Televizyonda hakkınızda ne kadar kötü konuşulduğunu biliyor musunuz?

Sapete quanto si parla male di voi alla televisione?

23. Kutsal Ayin

La Messa

24. Diyalog nedir?

Che cos’è il dialogo?

25. Allah kimdir? Bu kelime ne demektir?

Chi è Dio? Che cosa significa questa parola?

26. Allah’ın İsmi’ni telaffuz ederken ne düşünüyorsun?

A che cosa pensi quando nomini Dio-Allah?

27. Nasıl Allah’ı tanıyabilirsiniz?

Come fate a conoscere Dio?

28. Mesih İsa Allah hakkında konuştu. Hangi şekilde?

Gesù ha parlato di Dio. In che modo?

29. İsa yaşitlarına şiddetle davranmadı mı?

Gesù non è stato violento con i suoi coetanei?

30. İsa’nın yaşamına kötülük girdi mi?

Il male è entrato nella vita di Gesù?

31. Şeytan hala etkin mi?

Satana interviene ancora?

32. Neden İsa’nın öldügüne inanıyorsunuz? Dediğinize göre kendisi Allah ise, nasıl ölebilirdi?

Come mai dite che Gesù è morto? Se è di Dio, poteva morire?

33. Neden İsa’nın Allah olduğunu söylüyorsunuz?

Perché dite che Gesù è Dio?

34. İnsanlar Allah’ın sevgisinin sadece seyircileri mi?

Gli uomini sono solo spettatori dell’amore di Dio?

35. Niçin Üçlü-Birlik’ten bahsedersiniz?

Come mai parlate di Trinità?

36. Anlamak zor…

È difficile capire…

37. Niçin İsa’nın kurtarıcı olduğunu söylerseniz?

Perché dite che Gesù è salvatore?

38. Siz İncil’i değiştirdiniz değil mi?

Non avete voi cambiato il Vangelo?

39. Niçin Katolik ve Protestanların arasında ayrılma var?

Perché siete divisi tra cattolici e protestanti?

40. Muhammed hakkında ne düşünüyorsunuz?

E tu cosa pensi di Maometto?

41. Türkleri Hıristiyanlaştırmak için çalisiyor musunuz?

Voi cercate di convertire i Turchi?

42. Neden?

Perché?

43. Eğer bir Müslüman kendisi vaftiz edilmeyi dilerse...?

E se un musulmano vi chiede lui di essere battezzato?

44. Neden İsa’nın Aramice aldığı İncil’i, Yunanca’ya çevirdiginizde değiştirdiniz?

Perché per chiedere perdono andate dai sacerdoti?

45. Sizin duanız nasıl? Sizin duanız neye yarar? Onu Tanrı’nın kabul ettiğini nasıl bilebilirsiniz?

Com’è la vostra preghiera? A che cosa serve la vostra preghiera? Come fate a sapere che essa è gradita a Dio?

46. Kendi yüreğimizde Tanrı’dan af dilemek yeterl değil mi? Neden af dilemek için rahiplere gidiyorsunuz?

Perché avete cambiato il Vangelo che Gesù ha ricevuto in aramaico?


1. Hıristiyanlar Tanrı’nın göndermiş olduğu İsa’yı severler.

O İsa ki haç üstünde can verip, üçüncü gün dirildi.

İsa onlarda daima canlı olarak Ruhuyla yaşar.

Onun sevgisiyle herkesi sevebilirler,

Onun sevgisiyle kendilerini sunabilirler,

Onun sevgisiyle her şeyi affetmeye çalisirlar,

Onun sevgisiyle başkaları için dua ederler

ve alçakgönüllülükle onlara hizmet ederler.

I cristiani amano Gesù,

inviato di Dio, suo Figlio Unigenito,

morto in croce e risorto il terzo giorno.

Egli è vivo in loro col suo Spirito.

Con il suo amore essi possono amare tutti donando se stessi,

cercano di perdonare tutto,

pregano per gli altri e li servono con umiltà.

Egli è vivo in loro col suo Spirito.

 başa dön

2. Biz İsa’yı kabul ediyoruz, siz niçin Muhammed’i kabul etmiyorsunuz?

Sorun için teşekkürler.

Sen İsa’yı kabul ettiğini söylüyorsun. Ama hangi İsa’dan bahsediyorsun? İncil’in bahsettiği İsa’dan mı konuşuyorsun?

Kutsal İncil İsa’dan “Allah’in son yolladığı” diye bahseder ve onun sevgili Oğlu olduğunu söyleyerek Onu herkesten çok ve herşeyden fazla sevmemiz gerektiğini yazar. İsa bizim af olmamız ve Allah’in arkadaşları olmamız için öldü ve bununla Allah’in insanları ne kadar çok sevdiğini ve onunla birlik içinde yaşamaları istediğini gösterdi. Daima bizimle kalmak için ve sevgi, teselli Kutsal Ruh’unu vermek ve bizi Peder’e yöneltmek ve birleştirmek için dirildi. Sen İsa’yı böyle kabul ediyor musun?

Bir kişiye ve sözlerine inanmadan önce, ben o kişinin nasıl yaşadığını bilmek istiyorum; çünkü sevgi olan Allah’in tasvibini almayan bir kişiye tam olarak güvenemem. İsa’ya tam olarak güveniyorum, çünkü işleri, ölümü ve dirilişi onun ilahi garantisidir!

Ben İsa’yı ve sevgisini tanıyorum ve onu takip ederek gerçek ve tam yaşam elde ettiğimi devamlı tecrübe ediyorum: başka şeyler aramam gerekmiyor! Tersine onu daha iyi tanımaya ve her gün daha dikkatlice takip etmeye çalisiyorum! Sadece bunu gerçekleştirmeme yardım edecek kişiler veya şeyleri kabul ediyorum.


Noi accogliamo Gesù, perché voi non accogliete Maometto?

Grazie della tua domanda.

Tu dici di accogliere Gesù, ma quale «Gesù» accogli? Quello di cui parlano i Vangeli o un altro?

I santi Vangeli parlano di Gesù come ultimo Inviato di Dio, come del suo Figlio prediletto che noi dobbiamo ascoltare e amare al di sopra di tutto e di tutti. Noi crediamo che Gesù è morto per noi, per perdonare i nostri peccati e farci amici di Dio, per mostrarci fino a che punto Dio ama l’uomo e desidera che questi viva in comunione con lui, ed è risorto, per stare con noi tutti i giorni, per donarci il suo Santo Spirito di amore e di consolazione, per unirci e guidarci al Padre! Tu Gesù accogli così? Prima di credere ad una persona e alle sue parole, io voglio sapere come quella persona vive; non posso infatti dar piena fiducia a chi non abbia l’approvazione di quel Dio che è amore! A Gesù do fiducia piena perché le sue opere e la sua morte e risurrezione sono garanzia divina per lui! Io conosco Gesù e il suo amore, e seguendolo vedo concretamente che ricevo vita vera e piena: non vado in cerca di altre cose! Cerco piuttosto di conoscerlo meglio e seguirlo con sempre maggior cura! Caso mai accolgo persone o cose che mi aiutano in questo.

 başa dön

3. “Incil değiştirildi!”

Allah’ın Sözü olarak okuduğumuz İnciller, ikinci asırdan itibaren değişik yerlerden ve değişik dillerden gelen parşömen ve papirüslerle belgelendirilmişlerdir. Bir belge ile diğer belge arsındaki küçük farklılıklar, bunları kopyalayanların ufak hatalarıdır ve gerçekten çok marjinaldir. Bu demek ki, anlaşılması zor olan bölümlerin bile tam ve gerçeğe uygun olarak ulaştırılması için kopyalayanlar çok dikkatle ve çok titiz bir şekilde çalışmıştı. Eğer o zamanki Hıristiyanlar değişiklikler yapmış olsalardı, havarilerin bazı zorlukları ve günahlarını atlayıp, bazı ayetlerin anlaşılmasını kolaylaştırırlardı ve İncil’in radikalleşmesini, kendi çikarlarina göre, basitleştirirlerdi.

Sen İncil’in değiştirildiğini kanıtlayabilir misin? Bu ne zaman yapıldı? Kim yaptı? Hangi sayfalarda bu değişiklikler yapıldı?


Il Vangelo è stato cambiato!

I Vangeli, che noi leggiamo come Parola di Dio, fin dal secondo secolo sono documentati da pergamene e papiri che provengono da luoghi differenti e lingue diverse. Le piccole differenze tra un documento e l’altro, piccoli errori dei copisti, sono talmente marginali, che testimoniano la straordinaria cura impiegata per trasmetterlo fedelmente e per trasmettere fedelmente anche passi difficili da comprendere! Se i cristiani si fossero presi la libertà di apportare cambiamenti avrebbero evitato di raccontare difficoltà e peccati degli apostoli e avrebbero cercato di rendere più comprensibili certi passi o meno impegnativa la loro vita di fede.

Puoi dimostrare la tua affermazione? Quando è stato cambiato il Vangelo? Da chi? In quali pagine sono i cambiamenti?

 başa dön

4. Niçin dört İncil vardır?

1. Tanrı’nın Kutsalı ve Rab olan Mesih İsa, İncil’i ilan etti. İncil iyi haber, müjde anlamında olan bir sözcüktür. Mesih İsa’nın getirdiği müjde tektir: Tanrı hayat verdiği insanları seviyor ve onları günahlarından kurtarmak istiyor. Bu yüzden, kendi hayatını sunmakla kendisine inananlara kurtuluşu veren Mesih İsa’yı gönderdi. İncil tektir!

2. Tek ‘İyi haber’i ilan eden, Mesih İsa’nın Havarileri ve ilk Hıristiyanlar gördüklerini ya da tanıklarından duyduklarını cemaatleri için yazıya dökmeği bir görev saydılar. Böylece İncil dediğimiz dört kitap oluştu. Dördü de tek Müjde’yi vermekte mutabıktırlar. Aralarında küçük ayrılıklar ve farklılıklar bulunuyor, ancak bunlar birbirlerini tamamlıyor ve kendimizi dış bilgilere değil de inanç sahiplerinin gönlünde yaşayan İsa’ya bağlanmamıza yardımcı oluyor. Kilise bu kitapların, o ana dek kendisinin Kutsal Ruh’ta ilan ettikleri ile uygun olduklarını kabul etti ve bu yüzden onları Tanrı Ruhu’nun yapıtı olarak saydı. Kilise, bunları Eski Ahit’e ve Havarilerden Petrus, Pavlus, Yuhanna, Yakup ve Yahuda Taddeus’un Mektuplarına ekledi: tüm bunlar, bir arada, Mukaddes Kitabı oluşturuyorlar.

3. Üçüncü ve sonraki yüzyıllarda kimileri Müjde’yi değiştirmeye çalisti. Bunlara karşi, çesitli Konsil’lerde gerçek inancı savunmak amacı ile piskoposlar ayağa kalktılar. İncil’i değiştirenler, sivil yetkinin zulmünden kurtulmak için, Bizans İmparatorluğu’nun dışındaki ülkelere, İran’a ve Arabistan’a kaçtılar. Dolaysıyla bunlar tarafından değiştirilmiş ‘İncil’ yedinci yüzyılda Arabistan’da tanınmıştır. Fakat Kiliselerde İyi Haber dokunulmamış olarak kaldı ve bununla beraber İncil’in dört kitabı da. Zaten bunlar birinci ve ikinci yüzyılda kopya edilmiş, çevrilmis ve küçük Asya’dan (Türkiye’den) Mısır’a kadar yayılmıştı: papirüs parçaları ve parşömen kodex’ler bunu kanıtlıyor. Bu belgeler birbirlerine uygunluk gösteriyor ve dolayısıyla Hıristiyanların onları yaymakta gösterdikleri sadakati ve sevgiyi kanıtlıyorlar.

İncil’in sözü çok “radikal”, talep edicidir: insanlar tarafından değiştirilmiş olsaydı daha rahat olurdu.

Bugün bile İncil’i daha “akıllı” hale, insanlara daha “anlaşilır” duruma getirmek isteyen Hıristiyan olmayan mezhepler vardır: bunlar İncil’i değiştiriyorlar, örnegin Yehowa Şahitleri’nin Amerikan kökenli “Nöbet Kulesi” cemiyeti gibi. Kilise ise bu değişiklikleri kabul etmiyor ve hiç kimsenin kutsal metinlerde değişiklik yapmamasına dikkat ediyor: bugün bize anlaşilır gibi gelmeyen şeyi, inancımız ve sevgimiz artınca, Kutsal Ruh bize açıklayabilir.


Come mai quattro vangeli?

1. Gesù, il santo di Dio e Signore, ha annunciato il «Vangelo»! «Vangelo» è una parola che significa “buona notizia”. La Buona Notizia portata da Gesù è una sola: Dio ama gli uomini, cui ha dato la vita, e vuole liberarli dal loro peccato. Per questo ha inviato Gesù, che con l’offerta della propria vita dà salvezza a quanti credono in lui. Il «Vangelo» è uno solo!

2. Gli apostoli di Gesù e i primi cristiani, che annunciavano l’unico Vangelo, hanno sentito il dovere di mettere per iscritto, per le loro comunità, quanto avevano visto oppure ascoltato da testimoni oculari. Così sono nati i quattro libri che chiamiamo “vangelo”. Tutti e quattro concordano nel presentare l’unica Buona Notizia! Essi presentano piccole diversità e differenze, ma queste si completano a vicenda e ci aiutano a non attaccare il cuore alla notizia esteriore, ma a Gesù, che vive ora nel cuore dei credenti. La Chiesa ha riconosciuto che questi libri corrispondevano a quanto essa, ispirata dallo Spirito Santo, annunciava, e perciò li ha ritenuti opera dello Spirito di Dio! Li ha uniti ai Libri dell’Antico Testamento e alle Lettere degli apostoli Pietro, Paolo, Giovanni, Giacomo e Giuda Taddeo: tutti insieme questi libri formano la Bibbia.

3. Nel terzo secolo e in quelli seguenti c’è stato qualcuno che ha cercato di modificare la Buona Notizia. Contro di essi si sono levati i Vescovi, per difendere la vera fede, in vari Concili. Quelli che avevano modificato il «Vangelo», per evitare la persecuzione delle autorità civili, sono fuggiti nei paesi fuori dell’impero bizantino, in Persia e in Arabia. È il loro “vangelo” cambiato che è stato conosciuto perciò in Arabia nel settimo secolo. La “Buona Notizia” è rimasta però integra nelle Chiese, e così anche i quattro Libri del Vangelo: essi già nel primo e secondo secolo erano stati copiati e tradotti moltissime volte e diffusi dall’Asia Minore (Turchia) all’Egitto, come testimoniano i numerosi frammenti di papiro e i codici di pergamena. Questi concordano sostanzialmente e sono testimoni quindi della fedeltà e dell’amore con cui venivano trasmessi dai cristiani.

La parola del Vangelo è molto esigente: se fosse stato cambiato dagli uomini, essi l’avrebbero reso più “comodo”.

4. Anche oggi ci sono sètte che vogliono rendere il Vangelo più “intelligente”, o più “comprensibile” all’uomo: essi lo modificano, come fa, per es., la Società americana “Torre di Guardia” dei Testimoni di Geova. La Chiesa però rifiuta questi cambiamenti e vigila affinché nessuno modifichi qualcosa dei testi sacri: ciò che oggi non ci sembra comprensibile, lo Spirito Santo ce lo può far comprendere quando crescono la nostra fede e il nostro amore.

 başa dön

5. “Siz üç Tanrı’ya inanıyorsunuz!”

Biz Tek Allah’a inanıyoruz! Allah’in sevgi olduğunu ve dünya ve insan yaratılmadan önce den beri sevgi olduğuna inanıyoruz. Ancak Allah’tan bahsettiğimiz zamanlar bile insani terimler kullanmalıyız ve bunlar tam olarak doğru olmayabilirler.

Biliyoruz ki seven kişi kendini verir. Allah ta kendini verir ve ondan “çikan” hediye onun gibi Allah’tır: biz ona Oğul diyoruz, Baba gibi seven Oğul! Baba’nın Oğluna ve Oğlun Baba’ya olan sevgisi bir ışıktır, biz nazik yaratıklara bile ulaşan bir sevgi ısısıdır. Bu sevgiye Kutsal Ruh diyoruz: bizi ısıtan ve aydınlatan bir ateştir, Allah’i ve insanları sevmeye iten rüzgardır, susuzluğu gideren saf sudur, canlandıran ve neşelendiren yağdır!

Biz tek Allah’a inanıyoruz, inandığımız Allah sevgidir ve kendi içersinde tam bir sevgi, ahenk ve birlik yaşıyor! Üç yürek, tek bir sevgi! Veya üç sevgi, tek bir yürek! O iyi bir baba gibi sever, itaatkar bir oğul gibi sever, iyi bir eş ve arkadaş gibi sever! Allah’imız ne güzeldir!


Voi credete in tre dèi!

Noi crediamo in un solo Dio! Crediamo che Dio è amore, ed è amore in se stesso, prima ancora che creasse il mondo, e in esso l’uomo. Purtroppo per esprimerci, anche quando parliamo di Dio, dobbiamo usare termini umani, che non sono mai del tutto esatti.

Sappiamo che chi ama dona se stesso. Anche Dio quindi dona se stesso, e il dono che “esce” da lui non può che essere Dio, come lui: lo chiamiamo Figlio, Figlio che ama, come il Padre! L’amore del Padre per il Figlio e del Figlio per il Padre è una luce, calore d’amore che raggiunge anche noi, fragili creature. Quest’amore lo chiamiamo Spirito Santo: fuoco che illumina e riscalda, vento che ci muove ad amare Dio e gli uomini, acqua pura che disseta, olio che vivifica e rallegra!

Noi crediamo in un solo Dio, un Dio che è amore, che vive in se stesso comunione e armonia e unità piena! Tre cuori, un solo amore! Oppure tre amori, un solo cuore! Egli ama come un buon papà, ama come un figlio che ubbidisce e ama come sposo e amico! Com’è bello il nostro Dio!

 başa dön

6. “Sizin için günah nedir?”

Biz Allah’ın sözüne karşi gelen hareketleri ve düşünceleri günah sayıyoruz. Yani ona yapılan bir itaatsizlik. Biz Kutsal Kitap’tan Allah’in arzusunu yapmamıza yardım eden 10 söz biliyoruz. Allah’i tüm kalbimizle sevmek için, bu sözlerin hikmetine göre yaşamaya çalışıyoruz. O bize güç veriyor ve yaşamımızı iyi kılıyor.

Biz büyük veya küçük günahlarımızdan af dileyebiliriz: biz bunu rahipten İsa’nın adına isteriz, çünkü İsa bu yetkiyi rahiplere vermiştir. Bu vasıtayla kuvvet ve mutluluk elde ederiz. Biz kardeşlerden de af diliyoruz ve İsa’nın verdiği Ruh sayesinde biz de bize kötülük yapanları af edebiliyoruz!

Allah’in emirleri bunlardır:

1. Benden başka Allah olmayacaktır. (Her gün dua ediyoruz, ve O’nu herkesten ve her şeyden çok sevmeye çalışıyoruz, ona itaat etmeye çalisiyoruz ve başkasında çareler aramıyoruz, örnegin medyumlarda, sihirbazlarda...)

2. Allah’ın ismini boş yere ağzına alma. (Allah’ı övüyoruz, kutsuyoruz, insanların veya şeytanın yaptığı kötülüğü Allah’a yüklemiyoruz)

3. Allah’ın Kutsal Günlerini kutla. (Pazar günü Allah’ın iyiliğini övmek, Sözünü dinlemek ve şimdiden Allah’in bizim için Cennette hazırladığı mutluluğu tatmak için, çalismiyoruz. )

4. Annene ve babana saygı göster. (Anne, babamızı ve üstlerimizi seviyor ve sayıyoruz: onlardan Allah’in sevgisinin işaretlerini aldık).

5. Adam öldürme. (Her insanın yaşamı Allah’in armağanıdır: kimseye kötülük yapmayalım, kimseyi gücendirmeyelim ve kimse hakkında kötü konuşmayalım, çünkü Allah herkesi sever. Gerçek Hıristiyanlar kürtaj yapmazlar ve kimseyi lanetlemezler).

6. Ahlaksızlık etme. (Eşimize sadık kalmalıyız, başka kadın veya erkek aramamalıyız. Evli olmayan homoseksüel ilişki dahil, hiçbir cinsel ilişkide bulunmaz.)

7. Hırsızlık yapma. (Başkalarının malına saygı duymaya, fakirlere karşı cömert olmaya calışıyoruz. Böylece şeyler veya para kalbimizin sahipleri olmazlar.)

8. Yalan yere şahitlik yapma. (Allah hakikattir, bunun için biz de yalan söylememeliyiz, böylece kimseye zarar vermeyiz ve başkalarının bize olan güvenini kaybetmeyiz, Allah’in yalana izin verdiğini inandırmayız).

9. Başkasının karısına göz dikme. (Kalbimizi evliliğimizde sadakatsizliğe getirecek arzulardan korumaya çalışıyoruz.)

10. Başkasının malına göz dikme. (Kalbimizi kıskançlıktan, kızgınlıktan ve hırsızlığa, başkalarına kötülük yapmaya götürecek arzulardan koruyalım.)


Che cos’è peccato per voi?

Noi chiamiamo peccato un pensiero o un’azione contraria alla Parola di Dio, cioè una disobbedienza a lui. Noi conosciamo dalla Bibbia in particolare dieci parole che ci aiutano a conoscere la volontà di Dio. Cerchiamo di vivere secondo questa sapienza per amare Dio con tutto il nostro cuore. Egli ce ne dà la forza e rende così la nostra vita buona.

Noi possiamo chiedere perdono a Dio dei nostri piccoli e grandi peccati: lo chiediamo al sacerdote nel nome di Gesù, perché lui ha dato loro il potere di farlo. In questo modo riceviamo forza e gioia! Chiediamo perdono anche ai fratelli, e grazie allo Spirito che ci dà Gesù, anche noi riusciamo a perdonare a coloro che ci offendono!

I comandamenti di Dio sono questi:

1. Non avrai altro Dio all’infuori di me. (Preghiamo ogni giorno, ci impegniamo ad amarlo più di tutti e di tutto e ad obbedirgli, non cerchiamo parole da altri, ad es. maghi, medium,…)

2. Non nominare il nome di Dio invano. (Lodiamo e benediciamo Dio, non diamo a Dio la colpa del male che fanno gli uomini o il demonio)

3. Ricordati di santificare le feste. (La domenica non lavoriamo per celebrare la bontà di Dio, ascoltare la sua Parola e vivere già ora la gioia che il Signore ci prepara nel suo Paradiso)

4. Onora il padre e la madre. (Amiamo e rispettiamo i genitori e superiori: da essi abbiamo ricevuto i segni dell’amore di Dio)

5. Non uccidere. (La vita di ogni uomo è dono di Dio: cerchiamo di non danneggiare nessuno, di non offendere e di non parlare male di nessuno, perché Dio ama tutti. I veri cristiani non praticano l’aborto e non maledicono.)

6. Non commettere adulterio. (Dobbiamo essere fedeli al coniuge, non cercare altra donna o altro uomo. Chi non è sposato non ha rapporti sessuali con nessuno, e nemmeno omosessuali)

7. Non rubare. (Abbiamo rispetto anche delle cose degli altri, cerchiamo di essere generosi con i poveri, perché le cose o il denaro non diventino padroni del nostro cuore)

8. Non dire falsa testimonianza. (Dio è verità, perciò anche noi non dobbiamo mentire a nessuno, per non danneggiare alcuno e per non far perdere la fiducia in noi stessi da parte degli altri, e per non far credere che Dio permetta la menzogna)

9. Non desiderare la donna d’altri. (Custodiamo i nostri cuori da desideri che possono portare all’infedeltà del matrimonio)

10. Non desiderare la roba degli altri. (Custodiamo il nostro cuore dall’invidia, gelosia, rabbia, tutti sentimenti che portano poi o a rubare o a far del male agli altri)

 başa dön


7. Niçin evlenmiyorsunuz?

Bizim için evlilik Allah’ın bir armağanıdır ve özel bir misyondur. Nitekim evli çiftler daima birbirlerini severek, Allah’ın insanlara olan sevgisinin sadık ve devamlı olduğunun işareti olurlar.

Ayrıca Allah, sevgisinin büyük ve insana yeterli olduğunun işareti olarak bazı insanlara evlenmemeye çağırır. Rahipler ve rahibeler evlenmiyorlar, çünkü Allah’ın onları sevdiğini biliyorlar ve Allah tüm sevgilerini O’nun yolladığı İsa’ya vermeleri için, fakirlere yardım edebilmeleri için veya dünyada başka bir görev için serbest olmaları için onları bu yola çagirmisti. Böylece yaşamları Allah’ın insanın hayatını tamamen doldurabildiğini ve sevgisinin her insan sevgisinden daha büyük olduğunu ilan eder.

Perché non vi sposate?

Per noi il matrimonio è dono di Dio e missione particolare. Gli sposi, amandosi per sempre, infatti, sono segno che l’amore di Dio per gli uomini è fedele e continuo.

Inoltre, come segno che l’amore di Dio è grande e sufficiente per l’uomo, egli stesso dà a qualcuno la vocazione di non sposarsi. I religiosi e le religiose non si sposano perché sanno che Dio li ama e li chiama a donare tutto l’amore a Gesù, che lui ha mandato, e ad essere del tutto a sua disposizione per i poveri o per qualche altro compito nel mondo. In questo modo la loro vita è un annuncio che Dio è tutto ed è più grande di tutti.

 başa dön

8. Cinlere inanır mısınız?”

Biz iyi ruhların var olduğunu biliyoruz, Allah’a itaat ederler ve biz onlara melek deriz! Allah onları yanımıza bizi kötülüklerden korumak ve iyiliğe teşvik etmek için yollar.

Allah’a isyan eden ruhların da olduğunu biliriz. Onları şeytan yönetir: bunlar Allah’in ve insanların düşmanlarıdır. Biz onlardan korunmak için dua ederiz ve onların bize söyleyebilecekleri sözlere inanmayız. Onlar hayal gücümüzden, Allah’in hoşuna gitmediğini bildiğimiz düşüncelerimizden ve duygularımızdan, psikolojik eksikliklerimizden, sihirbazlıktan, medyumlardan, Allah’in arzusuna ters gelecek şeyler yapmamızı emreden kişilerden, sihir ve lanet eden veya özel törenlerle bunları yok ettiğini söyleyenlerden faydalanıyorlar. Biz bu şeylere karşı insanları şeytanın etkisinden kurtarmaya gelen İsa’nın kutsal adını yalvarıyoruz. Biz Allah’a inanıyoruz, daima yalancı olan şeytana inanmıyoruz!

Bazen Müslümanlar lanetlerin veya böyle şeylerin etkisinden kurtulmak için bizden dualar istiyorlar. Onlar Hıristiyanlar tarafından lanetlendiklerini söylüyorlar. Hıristiyanlar lanet etmezler, eğer lanet ediyorlarsa Hıristiyan değillerdir. Biz senin için de dua ediyoruz, istiyorsan, ama hiç kimseyi lanetlemediğimizi bil!


Credete nei ginn?

Noi sappiamo che esistono spiriti buoni, obbedienti a Dio, e li chiamiamo angeli! Dio li manda accanto a noi per custodirci dal male e per suggerirci il bene. Sappiamo che esistono anche spiriti ribelli a Dio, comandati da Satana: questi sono nemici di Dio e degli uomini. Noi preghiamo per esserne custoditi da essi e non crediamo alle parole che essi ci possono suggerire. Questi si servono della nostra fantasia, dei nostri pensieri o sentimenti che sappiamo non piacciono a Dio, delle nostre carenze psicologiche, della magia, dei medium, di persone che ci vogliono comandare cose contro la volontà di Dio o azioni irragionevoli senza darne spiegazione, di persone che fanno fatture o maledizioni o che dicono di toglierle con riti particolari. Noi invochiamo il nome santo di Gesù, venuto per salvare gli uomini dal potere del maligno. Noi crediamo in Dio, non crediamo a Satana, che è sempre menzognero! Qualche volta dei musulmani vengono a chiedere a noi preghiere per togliere delle maledizioni. Essi dicono che gliele hanno date dei cristiani. I cristiani non maledicono, e se qualcuno maledice non è cristiano! Noi preghiamo anche per te, se vuoi, ma sappi che non malediciamo nessuno!

 başa dön

9. RESİM VE HEYKELLER

Birçok Müslüman kardeşimiz kiliselerimizi merakla ziyaret etmektedir.

Onları en çok şaşirtan, belki de kötü izlenimler edinmelerine sebep olan bir konu da kiliselerde bol miktarda bulunan ve İsa’yı, Meryemana’yi, azizleri gösteren resim ve heykellerin bulunuşudur.

Evet, Hıristiyan kiliselerde, İsa’nın hayatından bölümler gösteren (doğumu, haç üzerinde ölümü, dirilişi v.s), Meryem ana ve diğer azizleri tanıtan birçok resim ve heykel vardır.

Bunlar ne işe yarar?

Hıristiyanlar bunlara tapıyorlar mi?

Hayır. Tapınılacak tek kişi Allah’tır!

Eğer Hıristiyanlar kiliselerine İsa’nın resimlerini koyuyorlarsa, sadece ögretilerini hatırlamak, tüm insanlara olan sevgisi uğruna haç üzerinde öldügünü hatırlamak içindir.

Meryem ana ve diğer azizlerin resimleri ise, tüm insanlara örnek olabilecek kutsal hayatlarını tanıtmak, İsa’nın İncil’de ögrettigi gibi Allah ve insan sevgisini nasıl yaşadıklarını bize hatırlatmak içindir.

Hıristiyanlar, Meryem ana ve azizleri sevip onlara dua etmektedirler. Nedeni ise, Cennette Allah’a yakın olan kişiler olma nitelikleri ile, bir çesit “avukatımız” olabilmelerindendir.

Hıristiyanlar, resimlere tapmazlar. Sadece Allah’a taparlar. O da merhametini ve sadakatini bu azizlerin hayati ile gösterir.

Hıristiyanlar, Meryem ana ve azizlerin resimlerine saygı duyarlar. Tıpkı her insanın kendi anne ve babasının resimlerine duyduğu saygı gibi.

Bir Hıristiyan, kilisedeki bir resim önünde mum yakıp saygı ile eğildiğinde, bu resimlerin ona hatırlattığı Allah Sevgisi için yapar, resmin kendisi için değil.

Sadece Allah’a secde edilir.


Le Immagini

Molti amici musulmani entrano nelle nostre chiese con molto interesse (o curiosità).

E la cosa che più li sorprende e forse li scandalizza è vedere tante statue e immagini di Gesù, della Madonna e dei Santi.

Sì, i cristiani hanno molte immagini di Gesù, che raffigurano dei fatti della sua vita, come la nascita, la morte in croce, la risurrezione, l’ascensione al cielo ecc. Immagini della Madonna e di tanti Santi e Sante.

Cosa ne fanno?

Le adorano?

No. Si adora solo Dio.

I cristiani mettono le immagini di Gesù per ricordarsi dei suoi insegnamenti e della sua infinita bontà verso di noi fino a morire sulla croce per tutti gli uomini.

E mettono le immagini di Maria Vergine SS.ma e dei Santi che ci ricordano la loro vita santa, modello ed esempio per noi di amore a Dio e al prossimo come ci comanda Gesù nel Vangelo.

Noi veneriamo e amiamo la Vergine SS.ma Maria e i Santi e li preghiamo anche perché essendo in Paradiso, vicini a Dio, possono intercedere per noi come buoni nostri avvocati.

I cristiani non adorano le immagini, ma adorano solo Dio, che ci fa conoscere la sua Misericordia e la sua Fedeltà realizzate nella vita dei suoi Santi.

I cristiani “venerano” le immagini della Madonna e dei Santi, come ogni uomo venera le foto dei propri genitori.

Quando un cristiano accende un cero o fa un inchino a una immagine, non lo fa all’immagine, ma al mistero dell’amore di Dio che essa gli presenta o gli ricorda.

Solo Dio ha diritto alla nostra adorazione.

 başa dön


10. Kıyamet gününde kimler kurtulacak?

İsa şöyle dedi: “Dar kapıdan girmeye çalisin” (Lk. 13,24). Biz inanıyoruz ki, bu dar kapı İsa’nın kendisidir. Çünkü O, “Ben kapıyım” (Yuh. 10,7) demişti. Bu sebepten Onu sevmeye, O’na itaat etmeye çalışıyoruz ve bizi kurtaracağına güveniyoruz! O şunu da söylemiştir: “Kim bana iman ederse, ölse de yaşayacaktır; bana iman ederek yaşayan, ebediyen ölmeyecektir” (Yuh. 11,26).

İsa’yı ve İncil’i tanımamış olanlar ne olacaktır? Biz Hıristiyanlar Allah’in merhametli olduğunu biliyoruz: Cahillikten veya imkansızlıktan Mesih İsa’yı tanıyamayıp, Allah’in Oğlu olduğuna iman edememiş, onun sözlerine uymamış kişilere Allah’in merhamet göstereceğinden eminiz. Biz eminiz ki, Allah gibi herkese merhametli davranan kişiler, farklı imanda olsalar da, O’nun tarafından kurtarılacaklardır! İsa şunu söylemiştir: Ne mutlu merhametli olanlara, çünkü merhamet bulacaklardır” (Mt. 5,7)! Eğer bir kişi başka insanlara karşı merhametli değilse, Allah onu yanına cennete nasıl alabilir?


Nel giorno del giudizio chi si salverà?

Gesù ci ha detto: “Sforzatevi di entrare per la porta stretta” (Lc 13,24). Noi crediamo che questa porta è lui stesso, che ha detto “Io sono la porta” (Gv 10,7). Per questo cerchiamo di amarlo e di obbedirgli, e confidiamo che egli stesso ci salverà! Egli da detto ancora: “Chi crede in me, anche se muore, vivrà; chiunque vive e crede in me, non morrà in eterno.” (Gv 11,26)!

E chi non ha conosciuto Gesù e il suo Vangelo? Noi cristiani sappiamo che Dio è misericordioso: siamo certi che egli avrà misericordia anche di chi, per impossibilità o per ignoranza, non ha potuto conoscere Gesù Cristo e quindi nemmeno credere che egli è il Figlio di Dio e ubbidire alle sue parole! Siamo sicuri che chi imita Dio avendo misericordia verso tutti, anche se di fede diversa, sarà salvato da lui! Gesù ha detto infatti: “Beati i misericordiosi, perché otterranno misericordia” (Mt 5, 7)! Se invece un uomo non sarà misericordioso verso qualcun altro, come farà Dio a prenderselo accanto nel suo paradiso?

 başa dön


11. Siz Müslüman olmayanlar, hepiniz Cehenneme gideceksiniz!

Allah yaptığım şeylere bakarsa, kesinlikle cehenneme gidebilirim, çünkü hiç kimse yaptığı şeylerle Cenneti hak edemez: bu daima Allah’in bir armağanıdır.

Fakat lütuf için İsa benim için yakarıyor. Ben O’na ümit ediyorum ve O’nda bana ebedi hayatı verme yetkisinin varolduğuna inanıyorum! O havarilerine şöyle dedi. “Size bir yer hazırlamaya gidiyorum!” Bu sebepten, beni terk etmeyeceğinden eminim. Ona güveniyorum ve Sözüne uymaya çalışıyorum! O şunu da söylemiştir: “Beni sevdiğiniz için ve benim Allah’tan geldiğine inandığınız için, Peder de sizi seviyor”.(Yuh 16,27) “Biri bana hizmet ederse, Peder onu yüceltecektir (Yuh 16,26)”. “Kim beni seviyorsa sözümü dinleyecektir ve Peder’im onu sevecektir, ve biz onda yaşayacağız (Yuh 14,23)”. İsa’nın sevdiği bir kişi, cehenneme gidebilir mi?


Voi, che non siete musulmani, andrete tutti all’inferno!

Io so che di sicuro per le mie opere andrei all’inferno, e che nessun uomo per le sue opere può guadagnarsi il paradiso: questo è sempre dono di Dio.

Ma, per grazia, so che Gesù intercede per me. Io spero in lui e credo che egli ha il potere di darmi la vita eterna! Egli ha detto ai suoi discepoli: “Io vado a prepararvi un posto!” (Gv 14,3), perciò sono sicuro che non mi abbandonerà! Confido in lui e cerco di obbedire alla sua Parola! Egli ha detto ancora: “Il Padre stesso vi ama, poiché voi mi avete amato, e avete creduto che io sono venuto da Dio” (Gv 16,27) e ancora: “Se uno mi serve, il Padre lo onorerà” (Gv 12,26), e anche “Se uno mi ama, osserverà la mia parola e il Padre mio lo amerà e noi verremo a lui e prenderemo dimora presso di lui” (Gv 14,23). Potrà uno, amato da Gesù, andare all’inferno?

 başa dön


12. Papa XVI. Benediktus bizden nefret ediyor.

Neden bizi kötüledi?

Hayır, Papa sizden nefret etmez. Böyle düşünüyorsunuz çünkü Regensburg Üniversitesinde ‘İman, Akıl ve Üniversite Hatıralar ve Yansımalar” konusunda ders verirken şöyle dedi: “İmparator, (Bizans İmparatoru Manuel II. Palaiologos), “Ehl-ü Kitap”le "inançsızlar"a yapılacak farklı muamele konusunun ayrıntılarına girmeksizin, şaşirtıcı bir haşinlikle, bizi yadırgatacak bir sertlikle, dinle şiddet arasındaki ilişkiye dair asıl konuya girerek konuşma arkadaşina yöneliyor ve şöyle diyor: “Muhammet'in getirdiği yeni şeyleri bana göster bakalım! Bunu yaptığında, vaaz ettiği inancı kılıçla yaymayı buyurması gibi, yalnızca kötü ve insanlık dışı şeyler göreceksin.” [3] Açık bir saldırı olan bu sözlerinden sonra imparator, inancı şiddete başvurarak yaymanın, neden mânasız olduğunu, daha ayrıntılı olarak gerekçelendiriyor.” 3. noktada Papa açıklıyor ki: “Metnimi okuyanın, bu cümlenin, Kuran hakkında benim kişisel değer biçmemi ifade etmediğini hemen anlamasını ümit ediyorum. Çünkü Kuran’a karşi, büyük bir dinin kutsal kitabına karşi duymak gereken saygı duyuyorum.”

Papa Müslümanlardan nefret etmez. Tersine onlar için her iyiliği diler. Papa her zaman savaşa karşi, İslam ülkelerine karşi olan Batı ülkelerinin savaşlarına karşi dahi, haykırır! O, Müslümanların çogunlugunun şiddeti reddedip, buna razı olmadıklarını bilmektedir. Ancak Papa bazı İslam ülkelerinde Hıristiyanlar’in ve diğer dinlere mensup olanların, eşit olarak değil, ikinci sıra vatandaşlar olarak muamele edildiklerini bilmezlikten gelemeyip, inkar edemez. Ayrıca bir Müslüman’in başka dine geçtiği takdirde öldürülmesini kabul edemez. Papa bu şiddete götüren kanunları onaylayamaz. Kuşkusuz sen de, bunları haksız buluyorsun. Fakat bu, Papa’nın sizden nefret ettiğini anlamına gelmiyor. Şüphesiz Papa, herkesi, başka dine imanlıları dahi, sevmeyi emreden Mesih İsa’ya itaat eder!


Il Papa Benedetto XVI ci odia. Perché ha parlato male di noi?

No, il Papa non vi odia. Voi pensate così perché egli in una lezione su “Fede e ragione”, tenuta all’Università di Regensburg, ha detto: “Senza soffermarsi sui particolari, come la differenza di trattamento tra coloro che possiedono il "Libro" e gli "increduli", egli (l’Imperatore Manuele II), in modo sorprendentemente brusco che ci stupisce, si rivolge al suo interlocutore semplicemente con la domanda centrale sul rapporto tra religione e violenza in genere, dicendo: "Mostrami pure ciò che Maometto ha portato di nuovo, e vi troverai soltanto delle cose cattive e disumane, come la sua direttiva di diffondere per mezzo della spada la fede che egli predicava" [3]. L'imperatore, dopo essersi pronunciato in modo così pesante, spiega poi minuziosamente le ragioni per cui la diffusione della fede mediante la violenza è cosa irragionevole”. Nella nota [3] il papa spiega: “… Spero che il lettore del mio testo possa capire immediatamente che questa frase non esprime la mia valutazione personale di fronte al Corano, verso il quale ho il rispetto che è dovuto al libro sacro di una grande religione”.

Il Papa non odia i musulmani, anzi, desidera per loro ogni bene. Parla sempre contro le guerre, anche quelle degli stati occidentali contro gli stati islamici! Egli sa che la maggioranza dei musulmani rifiuta la violenza. Non può però ignorare e negare che in vari stati islamici i cristiani e i membri di altre religioni vengono discriminati come fossero cittadini inferiori; non può inoltre approvare che un islamico, se cambia religione, venga ucciso. Egli non può apprezzare le leggi che portano a questa violenza. Certamente anche tu le trovi ingiuste. Questo non vuol dire che egli vi odia. Egli certamente ubbidisce a Gesù che ci comanda di amare tutti, anche chi non professa la nostra stessa fede!

 başa dön


13.Allah’in İsmi’ni telaffuz ederken ne düşünüyorsun?

Allah’ı tasavvur ederken, O'nun güneşten de daha parlak ve daha aydınlık bir Işik olduğunu düşünüyorum. O’nu, bütün herşeyi ve herkesi yarattığı, istediği, sevdiği ve koruduğunu bana gösteren bir Işik gibi görüyorum. Bütün varlıkları ve yarattıklarını güzelleştiren bir Işik gibi görüyorum. O’nunla yürüyüp, O’na varmam için yürüdüğüm yolu aydınlatan bir Işiga benzetiyorum: Tanrı Işik’tır!

Allah’ı düşündüğüm zaman, hissedilen ama görünmeyen, heryerde hazır bulunup aktif olan Ruh aklıma geliyor. Benden farklı ve daha üstün olup, ne dokunabileceğim ne görüp varlığını kavrayabileceğim, ama diğer yandan bana yakın olan, içime sızıp, içten dışarı doğru yayılan; sevgi ve barış niteliklerini yaptıran bir Ruh düşünüyorum: Allah Ruh’tur!

Yine, Allah’ı düşündüğüm zaman, yeryüzünde rastlayamadığım, tatlı ve öyle güzel bir Sevgi’yi farkediyorum ki: sevilmediği zaman bile sevmeyi bilen bir sevgi! Tıpkı bir ateşin demiri eritip değiştirdiği gibi, herşeyi sevip ısıtan ve başkalaştıran bu Tanrısal Sevgi.

Öyle bir Sevgi ki bu, küçücük bir ölçegiyle içime dalıp beni değiştiren ve herkesi sevmemi sağlayan... seni de! Tanrı Sevgi’dir!


A che cosa pensi quando nomini Dio-Allah?

Quando penso a Dio penso a una grande luce, più luminosa e più splendente di quella del sole, luce che mi fa vedere tutte le cose e tutte le persone come sue creature, volute da lui, e quindi protette e amate da lui. È luce che mi fa vedere bello tutto il creato. È luce che mi fa vedere la strada su cui io devo camminare per arrivare a lui per sempre! Dio è Luce (1Gv 1,5)!

Quando penso a Dio penso allo spirito, invisibile come è invisibile il vento, ma presente e attivo sempre e ovunque. Penso allo spirito, così superiore e diverso da me, che non posso né toccarlo né vederlo né sentirlo, ma anche così vicino e penetrante che può venire in me e farmi compiere le sue opere d’amore e di pace. Dio è Spirito (Gv 4,8)!

Quando penso a Dio penso all’amore, ad un amore così bello e dolce che non possiamo trovarlo sulla terra: un amore che ama anche se non è amato! Penso ad un amore che trasforma tutto ciò che ama, perché lo riscalda, come la fiamma trasforma il ferro! Penso all’amore, che, in piccola misura, può entrare in me e cambiarmi e farmi amare tutti, anche te! Dio è Amore (1Gv 4,24)!

 başa dön


14. Allah’i düşünürken, O’nu nasıl düşünüyorsun?

 Allah’ı düşünürken... ne dünyevi, ne yaratılmış, ne insancıl bir şey farz edemediğimi biliyorum, çünkü O her şeyin üstündedir, her şeyden ötesindedir, her şeyin dışındadır. Ancak O, dünyanın var olmasını istedi, benim de var olmamı istedi, yoksa yaşamazdım!

Madem ki O, her şeyi düşünüp yarattı, her şey, özellikle insanlar, O’nun izini, O’nun düşüncesinin, büyüklüğünün, merhametinin ve hikmetinin, sınırsız sevgisinin bir izini taşimaktadır. Çanak da, kendisine biçim veren çömlekçinin tasarısını ve parmağının izlerini taşiyor: insan da, kilden daha büyük, daha üstün, bambaşka olmasına rağmen, kuşkusuzca Yaratıcısının izini taşimaktadır.

Allah’i düşündüğümde, elbette O’nu bir insan olarak, düşünemiyorum, çünkü insan yaş, kültür, fiziksel ve ruhsal zayıflık, ve özellikle kendi günahı yüzünden sınırlıdır.

Allah’i, ne kardeş ne de arkadaş olarak, düşünemiyorum: bu küfür olurdu, çünkü O, çok çok daha fazladır! O’nu, patron gibi de, düşünmüyorum, çünkü patron sevgisiz olabilir ve belki ondan kaçıp nefret edebilirim. Kesinlikle, sevgisiz bir Allah’i düşünemem: madem ki, ben birazcık sevmeyi biliyorum, kuşkusuz O benden daha çok sever! Sevgisiz bir Allah’i düşünsem, kendimi O’ndan daha iyi sanabilirdim! Sevgi, Allah’in insana verdiği en güzel yetenektir: elbette O bundan mahrum olamaz, tersine O’nun sevgisinin, bütün insanlarınkinden daha büyük olduğundan eminim! Allah’i düşünürken, annemi ve babamı bile düşünmüyorum: onların ölçüsüzce beni sevdiklerine rağmen, onlar da eksik ve sınırlıdır. Fakat yıllarca beni sevip, yıllarca bana hizmet eden anneme ve babama bakarak, sadakatte ve sevgide, sürede ve yoğunlukta onlarınkinden daha iyi, sınırsız, mükemmel bir anneliği ve babalığı düşünebiliyorum! Allah’i sevgisini düşünürken, böyle bir sevgide bulunan nuru, şefkati, güvenliği tasavvur etmeye çalisiyorum!

Bu kadar iyi bir Allah’in karşisında, başkalarının, bende de Allah’in merhametinin, sadakatinin, güvenliğinin, cömertliğinin ve şefkatinin tadını bulmalarını istiyorum.


Quando pensi a Dio, come lo pensi?

Quando penso a Dio… so che non posso immaginare nulla di terreno, di creato, di umano, perché egli è al di sopra, al di là, al di fuori di tutto. Egli però ha voluto che il mondo esistesse, e che anch’io esistessi, altrimenti non sarei vivo! Dal momento che Dio ha pensato tutte le cose e le ha realizzate creandole, ritengo che esse, e soprattutto gli uomini, portino una traccia di lui, del suo pensiero, della sua grandezza, della sua misericordia e della sua sapienza, del suo infinito amore. Anche il vaso porta in sé l’idea e le impronte digitali del vasaio che gli dà forma: anche l’uomo, nonostante sia tanto diverso e molto superiore alla creta, certamente porta in sé l’impronta del suo Creatore!

Quando penso a Dio non posso certamente pensarlo come uomo, perché l’uomo è limitato per età, per cultura, per la debolezza del corpo e della psiche, ma soprattutto limitato dal suo peccato. Non posso pensarlo come fratello, e nemmeno come amico: sarebbe bestemmia, perché Dio è moltissimo di più! Non lo penso come padrone, perché questi potrebbe essere senza amore, e perciò io potrei sfuggirlo e odiarlo. Non posso infatti pensare Dio senza amore: siccome io sono capace di amare, almeno un po’, certamente Lui ama molto più di me! Se pensassi a un Dio senza amore, io potrei ritenermi migliore di lui! L’amore è la realtà, più bella che Dio abbia dato all’uomo: credo perciò che Dio stesso non possa esserne privo, anzi, sono certo che ne ha molto più di tutti gli uomini insieme! Pensando a Dio non penso nemmeno a mia madre e a mio padre, perché – pur avendomi amato immensamente – anch’essi sono imperfetti e limitati! Guardando però mio padre e mia madre, che mi hanno servito e amato con fedeltà per molti anni, posso pensare a una paternità e una maternità ancora migliori, senza difetti, senza limiti alla fedeltà e all’amore, alla sua durata e intensità! Quando penso a Dio il mio pensiero sfiora la luce, la tenerezza e la stabilità presenti in questo amore!

Di fronte a un Dio così buono io stesso vorrei che altri trovino anche in me il sapore della misericordia, della fedeltà, della sicurezza, della generosità e tenerezza di Dio!


 başa dön

15. “DaVinci Şifresi” hakkında

«Dünya sizden nefret ederse, sizden önce benden nefret etmiş olduğunu bilin… Bana zulmettilerse, size de zulmedecekler… Çünkü beni göndereni tanımıyorlar ” (Yuh. 15,18-21).

Biz Hıristiyanlar bizi hor gören, yaralayanlar veya zulmedenler karşisında, şaşirmıyoruz: Çünkü İsa bize bunu önceden söyledi. Biz bu gücendirmelere sevgiyle cevap vermek istiyoruz, çünkü O da, O’nu haça gerenleri affetti.

Ancak, Kilise iftira yapıldığında veya insanlara yanlış bilgiler aktarıldığında ve insanların vicdanları zarar görebildiğinde işe karışıp doğruyu söylemeliyiz. Şimdi aynen böyle bir durum karşisındayız.


“Da Vinci Şifresi’nin” yazarı yazdıklarının belgelediğini söylemektedir. Onun bahsettiği belgeler, Paris Milli Kütüphanesinde bulunmaktalarmış. Ancak buraya 1967 yılında konulmuşlar! Onları yazanlar onları oraya yerleştirmişler ve bunu bildirmişler: bu belgeler ne eski ne de gerçektir! O halde romanın ve filmin Kilise ve Opus Dei hakkında söylediği her şey uydurmadır! İsa, Mecdelli Meryem ve “onların soyu” hakkındaki haberler kötü niyetle uydurulmuştur.


Kitapta çok önem taşıyan “Sion Tarikatı” da tamamen uydurmadır. 1099 da Buglione’li Goffredo bir tarikat değil, keşişler için “Sion Dağının Hanım Efendisi” adında bir manastır kurdu ve bu XIV. Yüzyılda yok oldu. Ancak 7 Mayıs 1956 yılında Pierre Plantard Annemasse’de “Sion Tarikatı”nı kurdu (‘Sion’, Annemasse kasabasına yakın olan bir tepenin adıdır)! Bu yüzden bu tarikata, ne Leonardo Da Vinci, ne de kitabın bahsettiği diğer kişiler üye olmuş olamazlar!

O halde kitabın ve filmin “tarihi” diye verdiği haberler uydurmadır ve yanlış haberlerdir.

Hıristiyanların canlarını sıkan ve bilgisiz kişilere zarar verecek en kötü bilgi, Kral Kostantin’in (280-337), 325 te İznik Konsilinde Mesih İsa’nın ilahi olduğunu uydurması ve hangi kitapların Allah tarafından ilhamlandığını, İncil sayılacaklarını belirledikleri, yanlış haberidir.

İsa’nın ilahi kişiliği, 100 yılından önce yazılmış Yuhanna İncil’inde açıkça bildirilmektedir! Birkaç on yıl sonra da Kilise hangi belgelerin ilhamlandığı hakkında fikir sahibiydi bile: 190 yılından beri var olan Murator Kanunu bunu ispatlamaktadır!

Hıristiyanlar için Havarilerin ögretisini ve Peder’in tüm insanları sevdiğini bildiren İyi Müjdeyi, doğru olarak aktaran kitapları tanımak zor değildi. Bu sevgiyi İsa, yaşamını bizim için feda ederek, ölüp, dirilerek göstermiştir!

Diğer tüm kitaplar, adları ne kadar çekici olsa da (Tomas İncili, Yakup, Yahuda İncili, v.s…gibi Apokrif İnciller) Havariler veya onların ögrencileri tarafından yazılmamışlardır. Özellikle de “İyi Haber”i (yani İncil’i) müjdelememektedirler. Aralarından bazıları gnostik doktrinler aktarırlar. İsa’nın adını kullanarak insanın kurtuluşunun sadece özel şeyleri bilenlere ve gizli grupların üyelerine has olduğunu söylemektedirler. Ayrıca kurtuluş için günahtan kurtuluşu da ima etmemektedirler: Bu kurtuluşa ihtiyaç duymamaktadırlar! Onlara göre kurtuluş başkalarından daha iyi ve farklı olmaktadır.

Düşünün, ben oturup bir kitap yazsam ve adını “Filipus İncil’i” koysam, siz onu okur, benim ne yazdığıma bakarsınız. Ama onu Allah tarafından ilhamlanmış bir kitapla karıştıramazsınız. Onu ilhamlanmış bir İncil gibi okuyanlar, aldatılmış olurlar ve kafaları karışabilir, çünkü bu kitabı okuyarak Kutsal Ruh’u alamazlar.

Eğer Yahuda, Tomas, veya Yakup İncillerini okumak istiyorsan, ikinci yüzyılın sonunda ve üçüncü yüzyılda dağılan yanlış fikirleri ögrenmek için, onları oku, ancak Kilisenin bunlar üzerine yaşamını kurmadığını bil. Onları okurken, mesajlarının Hıristiyan imanına yabancı olduğunu bil ve kafanda karışıklıklar yaratabileceklerini veya kalbine zehir koyabileceklerini, bil!

Kilisenin ve tüm Hıristiyanların imanının temeli sadece Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri üzerine kuruludur. Bu dört İncilin ögretisine sadık kalarak yazılan bazı eğitici kitaplar da bizler için önemlidir, çünkü iman yolunda bize yardım edebilirler. Örnegin Kilisenin Babalarının, yazıları. Diğer kitaplar, eski de olsa, İncil adını da taşisa, XV. Yüzyılda yazılan Barnabas İncili gibi, imanımız için hiçbir değerleri yoktur.


Allah tarafından açıklanan, İsa hakkındaki gerçekleri çarpitan veya Kiliseye iftira atan birçok kitap ve film vardır. Biz Hıristiyanlar bunu biliyoruz, bunun için imanı daha güçlü olan kişilerden okuyacağımız kitaplar veya bakacağımız filimler hakkında bilgi almalıyız. Zehirli mantarları, iyi mantarlardan ayırabilmek için de bilgili insanlardan yardım diliyoruz!

Bir son fikir daha: eğer Mesih İsa’yı ve Kiliseyi kötüleyen, bu yanlış yayınları satın alarak destekliyorsam, kendimi iyi bir Hıristiyan olarak düşünebilir miyim? Ben Allah’in birçok kişiyi aydınlatmasını ve gerçek yolunu bulabilmeleri, O’nunla ve bizimle birlik içinde olmaları için dua edeceğim.

(Bazı bilgiler Massimo Introvigne, tarafından yazılmıştır ve şu internet adresinde bulunabilir: www.cesnur.org/2003/mi_davinci.htm e www.cesnur.org/2005/mi_02_03.htm) Ingilizce: http://www.life4seekers.co.uk/the-da-vinci-code/the-da-vinci-code.html


Da Vinci

« Se il mondo vi odia, sappiate che prima di voi ha odiato me. … Se hanno perseguitato me, perseguiteranno anche voi…, perché non conoscono colui che mi ha mandato » (cf Gv 15,18-21).

Noi cristiani non ci meravigliamo che ci sia chi deride e offende la nostra fede o ci perseguita: Gesù ci ha già preavvisati. A queste offese cerchiamo di reagire con l’amore, proprio come ha fatto lui, che ha perdonato i suoi crocifissori.

Tuttavia, quando la Chiesa è calunniata o vengono diffuse notizie menzognere che danneggiano il suo servizio per la salvezza degli uomini e allontanano questi dal Signore, siamo in dovere di intervenire, non per difenderci, ma per dire la verità! È il caso attuale.

***

L’autore del romanzo e del film « Il Codice da Vinci » afferma che i fatti narrati sono storicamente documentati. I documenti cui si riferisce, che si sarebbero trovati presso la Biblioteca Nazionale di Parigi, vi sono stati depositati nel 1967! Lo hanno ammesso quelli che li hanno compilati: non sono dunque documenti nè antichi nè autentici! Tutto ciò che nel romanzo e nel film vien detto in base a tali documenti contro la Chiesa e l’Opus Dei è invenzione! Le notizie riguardanti Gesù, S. Maria Maddalena e la “loro” discendenza è fantasia blasfema progettata in malafede!

Anche il “Priorato di Sion”, che ha tanta importanza nella trama del romanzo, è pura invenzione. Nel 1099 Goffredo di Buglione fondò, non un Priorato, ma una normale Abbazia di monaci di “Nostra Signora del monte Sion”, che si estinse nel secolo XIV; un “Priorato di Sion” è stato fondato invece soltanto il 7 maggio 1956 ad Annemasse dal personaggio chiave del film, Pierre Plantard, (e “Sion” è una collina nei pressi della cittadina francese)! Quindi nè Leonardo da Vinci nè gli altri personaggi cui fa riferimento il racconto possono esserne stati membri! Le notizie che li riguardano, fatte passare come “storiche” nel libro e nel film, sono invenzioni di fantasia.

Ciò che può maggiormente danneggiare e sconvolgere gli animi di cristiani disinformati e impreparati o di altre persone, è l’affermazione che è stato l’imperatore Costantino (280-337), al Concilio di Nicea nel 325, a inventare la divinità di Gesù Cristo e a definire quali libri (Vangeli) sono ispirati da Dio!

La divinità di Gesù invece è affermata molto chiaramente da tutto il Nuovo Testamento: vedi ad es. l’affermazione di S.Paolo in Filippesi 2,6 (“pur essendo di natura divina”) o del Vangelo secondo Giovanni (“Il Verbo era presso Dio e il Verbo era Dio” 1,1; ecc.), scritto prima dell’anno 100! Pochi decenni più tardi la Chiesa aveva già definito la lista dei testi ispirati: lo testimonia il Canone Muratoriano, esistente nel 190 d.C.!

Per i cristiani non era difficile riconoscere i libri che riportavano fedelmente l’insegnamento degli Apostoli e che annunciavano la “Buona Notizia” dell’amore del Padre per tutti gli uomini, amore che ci è fatto conoscere e ci è donato da Gesù con la sua vita, morte e risurrezione!

Tutti gli altri libri, anche quelli dal titolo attraente (Vangelo di Tomaso, di Giacomo, di Giuda ecc…- da noi chiamati vangeli “apocrifi”), sono più tardivi, e non sono stati scritti da Apostoli nè da loro discepoli, ma soprattutto non annunciano la “Buona Notizia” (cioè “il Vangelo”!). Alcuni di essi diffondono dottrine gnostiche: pur adoperando il nome di Gesù affermano che la salvezza dell’uomo è destinata solo ad alcuni che sanno cose particolari, segreti di gruppi ristretti. Per salvezza poi queste persone non intendono la salvezza dal peccato: sono sicuri di non averne bisogno! Ritengono che la salvezza sia essere migliori e diversi dagli altri.

***

Immagina che io scriva un libro e gli dia il titolo, ad es., “Vangelo di Filippo”. Potresti leggerlo per vedere che cosa ho scritto io, ma senza confonderlo con i libri ispirati da Dio. Coloro che lo leggono come fosse un Vangelo ispirato, rimarrebbero ingannati e confusi, perché non riceverebbero Spirito Santo dalla sua lettura.

Se vuoi leggere i libri chiamati Vangelo di Giuda o di Tommaso o di Giacomo, leggili per sapere quali insegnamenti o eresie venivano diffuse alla fine del secondo o nel terzo secolo, ben sapendo che la Chiesa non fonda su di essi la sua vita. Leggili sapendo che il loro messaggio è estraneo alla fede cristiana, e che possono perciò farti confusione o mettere del veleno nel tuo cuore!

I vangeli su cui si fonda la fede della Chiesa e di tutti i cristiani sono soltanto i Vangeli secondo Matteo, Marco, Luca e Giovanni. Sono importanti per noi anche gli scritti antichi dei “padri della Chiesa” che si basano sugli insegnamenti di questi quattro Vangeli, perché possono aiutarci nel cammino di fede! Gli altri libri, anche se antichi e anche se portano il nome di vangelo, come quello detto “di Barnaba” (del XV sec.), non hanno alcun valore per la nostra fede!

Ci sono molti libri e film che mettono confusione sulle verità rivelate da Dio e sulla persona di Gesù, o calunniano la Chiesa. Noi cristiani lo sappiamo, e perciò, per scegliere le nostre letture e i nostri spettacoli, ci facciamo aiutare da chi ha una fede sicura, proprio come chi va a raccogliere funghi si fa aiutare da esperti a distinguere quelli buoni da quelli velenosi.

Ancora un pensiero: ritieni tu che io sia un vero cristiano se, con il mio denaro, acquisto e sostengo una letteratura che diffonde menzogne e bestemmie contro il Signore Gesù Cristo e la sua Chiesa? Prego invece che Dio doni luce a molti, affinché trovino la strada della verità, che li porta alla vera libertà e alla comunione con lui e con noi!

(Alcune informazioni provengono da scritti di Massimo Introvigne: vedi www.cesnur.org/2003/mi_davinci.htm e www.cesnur.org/2005/mi_02_03.htm, dove puoi trovare altri particolari.) In inglese: http://www.life4seekers.co.uk/the-da-vinci-code/the-da-vinci-code.html

 

16. Hıristiyan Oruç

Bu Noel zamanında perhiz ve oruç yok çünkü İsa’nın hayatının sevinçli konularını hatırlayıp kutladık. (Peygamberler önceden söyledikleri gibi, bütün insanlar için dünyaya İsa’nın gelişini ve doğuşunu kutladık). Paskalya’dan önce, yani İsa’nın dirilişinin bayramından önce oruç var. Çünkü o zamanda İsa’nın sunuşunu, O’nun ölümünü hatırlarız. İsa’nın, bütün insanları günahlardan kurtarmak için, kendi hayatını verdiğini hatırlayacağız. O’nun büyük sevgisi karşisında O’na teşekkür etmek için, tövbe etmek için ve hayatımızı O’nun Sözüne göre yenilemek için oruç tutarız. Bu sene oruç zamanı 13 Şubat başlayacak ve Paskalya Bayramında (31 mart) bitecek. Ortodoxlar için 15 gün farklılık var. Hıristiyanlar için oruç sadece bir araçtır. Rabbin orucumuza ihtiyacı yok! Bizim ihtiyacımız var! Çünkü oruç aracılığıyla bedene değil, ama ruha, ruhsal hayata, yani Rabbe, onun sevgisine, O’nunla olan ilişkiye, duaya, imana daha çok önem vermeye yardım ediliyoruz. Oruç farklı bir şekilde tutabiliriz. Örnek: en sevdiğimiz şeylerden vazgeçiyoruz (özel yemek, cinema, eğlence, sigara,...). Oruç zamanında cuma günü et yemiyoruz hatırlamak için ki cuma günü İsa haçta kendi hayatını verdi veya tam gün boyunca çok az yiyebiliriz. (Hıristiyan oruç gece ve gündüz tutulur). Oruç zamanında daha çok dua ediyoruz. Oruç farklı bir şekilde tutabiliriz ama sebep aynıdır: Rabbin sevgisini daha çok kabul etmektir ve ona cevap vermektir.

Sul digiuno cristiano ----------

 başa dön

 

17. Misyonerleriniz, yeni insanları kazanmak için ahlaksız yöntemler kullanırlar mı?


Bizim için “Misyoner” kelimesi, “gönderilmiş” demektir. İsa, Peder Allah’in “misyoneri”dir; O, Peder tarafından, günahların bağışlanması aracılığıyla O’nun sevgisini getirmeye “gönderilmiştir”. Katolik misyonerler Allah’in, Mesih İsa’da gösterip bağışladığı sevgiyi yaymaya çalisirlar. Allah’in sevgisi karşılıksızdır, ücret karşılığı istenemez, hiç kimsenin ruhunu satın alınamaz. Allah’in bizim, köle değil, tersine özgür oğulları olmamızı istediğini bilmekteyiz. Bu yüzden Kilise de, parayla satın alınmış değil, serbest oğullar olmamızı ister.

Mesih İsa’nın yaptığı gibi, acı çekmeye ve fakirliği sevmeye hazır olmak yerine zenginleşmeyi isteyen satın alınmış kardeşlere nasıl güvenebiliriz? Kilise kendini inkar edecek kadar sevmeyi bilen insanlar ister; ne parayla ne de başka yardımlarla hiç kimseyi satın almak istemez. Kilise, dinine göre ayrı davranmadan, Allah’in sevgisini herkese bağışlamak ister, çünkü Allah’in yarattığı bütün insanları sevdiğini ve herkes için gerçek mutluluk istediğini bilmektedir.


I vostri missionari usano metodi immorali per accalappiare persone?

Missionario per noi significa “mandato”. Gesù è il “missionario” del Padre, “mandato” a portare il suo amore con il perdono dei peccati. I “missionari” cattolici cercano di diffondere l’amore che Dio ci ha manifestato e donato in Gesù. L’amore di Dio è gratuito, non si fa pagare e non compra l’anima di nessuno. Sappiamo che Dio vuole che noi siamo come figli per lui, liberi, non schiavi. Perciò anche la Chiesa vuole che noi siamo come figli liberi, non acquistati con denaro.

Come potremmo fidarci di fratelli comprati, cui interessa arricchire invece che essere disposti ad amare la povertà e a soffrire come Gesù? La Chiesa vuole persone capaci di amare fino a rinnegare se stessi; non vuole comprare nessuno né con denaro né con altri favori. Il suo amore lo dona a tutti senza distinzione di religione, perché sa che Dio ama tutte le sue creature e vuole per tutti la vera felicità!

 başa dön

 

18. İslamlığa karşi yapılan karikatürler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Biz, “Hıristiyan” denilen Batı dünyasının bazı kişilerin, Hz. Muhammed’le dalga geçmek için çizdikleri karikatürleri görmedik. Vatikan bunları resmen kınadı. Allah’i arzulamak ve O’nun hoşuna gitmek hislerine hakaret eden her şey gerçek imanlıları yaralar. Bunun için o karikatürler bizi de yaraladı. Bunun için biz Hıristiyanlar sizinle acı çekiyoruz. Biliyoruz ki sizin imanınızla dalga geçenler bizim imanımızla de dalga geçebilirler. Gerçekten de Batı’da birçok kere İsa’ya karşi, Meryem’in bakireliğine karşi, Papa ve Katolik Kilisesine karşi filimler çekildi ve karikatürler çizildi.

Böyle bir acıya karşi nasıl davranalım?

Biz eminiz ki Allah’a iman edenlerle dalga geçenler bunu Allah’i tanımadıklarından yapmaktadırlar: Allah’in insanı kıskanıp emirleriyle aldattığını düşünürler. Bu denenme, Allah’in ve insanın düşmanı, Şeytandan gelir. Ona boyun eğenler onun kurbanlarıdır. Biz onların da şeytanın pençesinden kurtulup hür ve kurtarılmış olmalarını istiyoruz.

Biz bunun için ne yapıyoruz?

1 Allah’a dua ettiğimizde ve “bizi kötülükten kurtar” dediğimizde bu duayı O’na hakaret edenler için de söylüyoruz.

2 Tüm insanları daha da çok sevmeye çalisiyoruz. Böylece imanın sevgi, barış, kendine hakim olma gibi meyveler getirdiğini görsünler. Böylece imanla dalga geçenler aptal olduklarını anlayabilsinler!

3 Af ediyoruz: af etmekle kötülük yapanlardan etkilenmediğimizi gösteririz. Bizim için, sadece Allah’in yaratıklarına gösterdiği sevgi önemlidir. Allah sabırlıdır ve şimdilik O’na hakaret edenleri bile af etmeye ve kurtarmaya hazırdır.

Allah’a sözler, resimlerle veya yarattıklarına karşi kin göstererek, hakaret edildiğinde biz bu yapılan kötülüğü onarmak için O’nu daha çok övmeye ve sevmeye çalisiriz ve zor olsa da sevmek için tüm imkânlarımızı onun emrine koyarız.

Sen de bize yardım eder misin? O bizi kutsayacaktır! O seni kutsayacaktır!


« Cosa pensate delle vignette contro l’islam? »

« Noi non abbiamo visto le vignette disegnate da qualche persona del mondo occidentale, chiamato “cristiano”, per ridicolizzare Maometto. Il Vaticano le ha condannate ufficialmente. Ciò che offende il desiderio e la volontà di piacere a Dio offende tutti i veri credenti. Quelle vignette perciò hanno offeso anche noi cristiani.

Noi, cristiani, soffriamo perciò con voi, musulmani. Sappiamo che chi deride la vostra fede è capace di deridere anche la nostra. Infatti in Occidente già molte volte sono state pubblicate vignette e sono stati girati film contro Gesù, la verginità di Maria, il Ppa e la Chiesa cattolica.

Come reagire in questa sofferenza?

Noi siamo sicuri che chi deride la fede in Dio, lo fa perché non lo conosce: pensa che Dio sia geloso dell’uomo e lo inganni con i suoi comandamenti. Questa è tentazione di Satana, nemico sia di Dio che dell’uomo. Coloro che cedono sono diventate sue vittime. Noi desideriamo che ognuno di loro, strappato via agli artigli del diavolo, sia liberato e salvato.

Che cosa facciamo per questo?

1. Quando preghiamo Dio per noi stessi dicendo “Liberaci dal male”, offriamo la stessa preghiera anche per chi lo offende.

2. Cerchiamo di amare ancora più tutti gli uomini, perché vedano che la fede produce frutto buono di amore, pace, dominio di sè. Ognuno si può così convincere che chi la deride è sciocco!

3. Perdoniamo: il perdono dimostra che non ci lasciamo influenzare da chi fa il male, ma solo dall’amore di Dio per tutte le sue creature, che vuole essere paziente per salvare anche chi ora lo rifiuta!

Quando Dio viene offeso da parole e immagini, o dall’odio contro le sue creature, noi, per riparare, ci impegniamo ancor più a lodarlo e benedirlo, e, anche con fatica, a mettergli a disposizione tutta la nostra capacità di amare!

Ci aiuti anche tu? Egli ci benedica! Egli ti benedica! »

***

Seni Allah’a olan imanın için yaralayanlar

Biz Hıristiyanları da yaralarlar.

İsa bize “kötülüğü iyilikle yenmeyi ögretti”

ve bize örnek oldu.

Biz de aynısını yapmaya çalisiriz:

O zaman Allah’a hakaret edenlerden daha büyük oluruz.

Çünkü kin duymadan seviyoruz:

Böyle davranarak Allah’imızı yüceltelim!


Chi ti offende per la tua fede in Dio

offende anche noi, cristiani.

Gesù ci ha insegnato a “vincere il male con il bene”:

e ce ne ha dato l’esempio.

Cerchiamo di farlo:

saremo più grandi di chi offende Dio,

perché amiamo senza odiare:

così facciamo fare bella figura al nostro Dio!

 başa dön

 

19. Burada Konya’da niçin kilise binaya yapışıktır?

Kilise kanunun gerektirdiği tüm mesafelere uygun inşa edildi. Ancak tüm Türkler de Türk Cumhuriyetinin kanunlarına uymuyorlar. Ve maalesef kanunların uygulanmasına dikkat etmesi gerekenler, Kiliseyi korumadı! Bazı kişiler bundan faydalandı.

Perché la chiesa, qui a Konya, è costruita aderente al palazzo?

La chiesa era stata costruita con tutte le distanze regolamentari previste dalle leggi. Ma non tutti i turchi osservano le leggi della Repubblica Turca! E chi deve far osservare le leggi non si è preoccupato di difendere la chiesa! Qualcuno ne ha approfittato.

 başa dön

 

20. Yehova ·Sahitleri kimlerdir?

Gerçek ve tek Hıristiyanlar olduklarını söylüyorlar. 1881 yılı civarında, zengin, genç (19 yaşinda!) bir Protestan ile doğuyorlar. Bu genç, Kutsal Kitap’in yorumları hakkında kitaplar yazmaya, bunları basmaya ve daha sonra da satmaya başlıyor. Günümüzde, Merkezi New York’ta bulunan yayın evi, küçük bir grup tarafından işletiliyor, muazzam kârlarla, kitap ve kitapçıklar basıyorlar. Kârları çok büyük, çünkü satışları Yehova Şahitleri emanet edilmiştir, bunlar, Allah’in (Yehova) bu sayfalar aracılığı ile ekmeğini insanlara verdiğine inandırılmıştır.

Bunlar, Kutsal Üçlük’e inanmazlar, yani onlar için İsa, Allah değildir, Kutsal Ruh, tanrısal bir şahıs değildir. Onlara göre Kilise, ve dolayısıyla kutsal gizemler, Kilise’nin tüm yaptıkları ve söyledikleri şeytanidir. Bütün toplum da şeytani olarak gösterilir: amaç Yehova Şahitleri herkesten uzak tutmaktır, öyle ki New York grubu tarafından kolaylıkla yönlendirilebilsinler, bu grup kendine “iyi ve sadık hizmetkar” dedirtir, ve kendini Allah tarafından aş dağıtmak için seçilmiş olarak görür (İncil’deki hikayeye bakınız Lk 12,42...). 

Senin Hıristiyan imanına sadık kalmak istiyor musun?

Onlar çok nazik ve güleryüzlü davranırlarsa ve parayla yardım ederlerse de, sana bu ögüt veriyorum: onları evine kabul etme. Çünkü ben çok defa, aileler içinde yaratıkları büyük acıları ve bölünmeleri gördüm. Sana İsa’nın bu Sözünü hatırlatıyorum: “Yalancı peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşirlar, ama içten yırtıcı kurtlardır” (Mt 7,15).


Chi sono i Testimoni di Geova?

Essi dicono di essere i veri e gli unici cristiani. Hanno inizio da un giovanissimo (19 anni!) ricco protestante nel 1881 circa, che comincia a scrivere libri sull’interpretazione della Bibbia e a stamparli per proprio conto e a venderli. È rimasta una società tipografica che stampa e vende libri e libretti, con guadagno enorme da parte di un piccolo gruppo che ha sede a New York. Il guadagno è enorme perché la vendita dei libri è affidata ai TdG, ai quali si fa credere che Dio (Geova) attraverso quelle pagine dà il suo pane agli uomini.

Essi non credono nella Ss.ma Trinità, quindi per loro Gesù non è Dio, lo Spirito Santo non è persona divina, la Chiesa è satanica e così tutti i sacramenti e tutto ciò che la Chiesa fa e dice. Anche tutta la società è presentata come satanica: lo scopo è quello di tenere i TdG isolati da tutti, così che possano essere manovrati senza difficoltà dal gruppo di NY, che si fa chiamare “servo buono e fedele”, scelto da Dio per distribuire il cibo a suo tempo (cfr parabola del vangelo).

Anche se si presentano gentili e sorridenti e se offrono aiuto con denaro, ti consiglio di non accoglierli in casa. Ho visto molte volte la sofferenza che procurano e le divisioni che sono capaci di creare nelle famiglie. Ti ricordo la parola di Gesù: “Guardatevi dai falsi profeti che vengono a voi in veste di pecore, ma dentro son lupi rapaci.” (Mt 7,15).

 başa dön

 

21. Vatikan tarafından ücret alıyor musunuz?

Vatikan İtalya içersinde küçük bir ülke: orada Roma Piskoposu, Papa yaşar. Bu sayede İtalyan hükümetine karşi kendini hür tutmasını garantiliyor. Çok ufak bir ülkedir ve orada sadece değişik bürolarında çalisanlar yaşar. Parasal durumu çok sınırlıdır, duyarlı imanlıların küçük bağışları ile geçinir. Papa ülkesinin idaresi için gereken paradan arta kalanı dünyanın en fakirleri için yapılan girişimlere yardım etmektedir. İzmit deprem zedelerine de yardım etmiştir. Biz Vatikan’dan hiç bir şey beklemiyoruz: ailelerimizin ve bazı arkadaşlarımızın bağışlarıyla yaşiyoruz.


Siete pagate dal Vaticano?

Il Vaticano è un piccolo stato all’interno dell’Italia: in esso vive il Papa, vescovo di Roma. Esso gli garantisce libertà da eventuali pretese del governo italiano. È uno stato piccolissimo in cui abitano solo quelli che lavorano nei vari uffici. Le sue finanze sono alimentate dalle offerte dei fedeli più sensibili. Il papa, con quanto avanza dalle spese necessarie all’amministrazione dello Stato, cerca di collaborare a iniziative per i più poveri in tutto il mondo! Ha aiutato anche i terremotati di Izmit! Noi non ci aspettiamo nulla dal Vaticano: viviamo con quello che possono darci i nostri familiari e alcuni amici.

 başa dön

 

22. Televizyonda hakkınızda ne kadar kötü konuşulduğunu biliyor musunuz?

Evet, ama buna rağmen mutlu ve huzurluyuz.

Bizim hakkımızda yalan şeyler konuşulduğunda bize İsa yardım ediyor:

1. İsa’nın şu sözlerinin de doğru olduğunu tecrübe ediyoruz: “Sizleri aşağıladıkları, size saldırıda bulundukları, benim yüzümden yalan yere size her tür kötü söz söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin ve kıvanç bulun! Çünkü göklerde büyük armağanınız vardır. Çünkü sizlerden önceki peygamberlere de bu yolda saldırıda bulundular.” (Mt 5,11-12)

2. Rahat bir yaşam için Hıristiyan olmak isteyenler bizi artık rahatsız etmiyor.

3. İsa’yı seven Müslümanlar gizemli bir şekilde güçlü oluyorlar.

Sapete quanto si parla male di voi alla televisione?

Si, e siamo sereni e in pace.


Quando si parla male di noi con menzogne siamo aiutati:

1. a sperimentare che è vera la Parola di Gesù: “Beati voi quando vi insulteranno e, mentendo, diranno ogni sorta di male contro di voi per causa mia. Rallegratevi ed esultate, perché grande è la vostra ricompensa nei cieli. Così infatti hanno perseguitato i profeti prima di voi.” (Mt 5,11-12)

2. coloro che dicono di voler diventare cristiani per avere una vita più comoda non ci importunano più!

3. i musulmani che amano Gesù, in modo misterioso, ricevono forza!

 başa dön

 

23. Kutsal Ayin

Kutsal Ayin sadece bir dua değildir, Allah’in halkının cemaatça yaptığı bir duadır ve Hıristiyan yaşamının kaynağı ve doruğudur.

Ayin hakkında bir şeyler anlamak için Hıristiyan duası hakkında biraz geniş bir vizyona sahip olmak gerekir.

Dua tapma, af dileme, övgü, şükran, bekleyiş, sevinç, üzüntü, iş veya dinlenmede olsun Allah’a yaşamını sunma, Rabbin Sözünü duyma veya istek duası olabilir.

Dua şahsi veya cemaatça yapılabilir. Kutsal Ayin haricinde diğer dualar övgüleri ve mezmurları okumak, İncil’i dinlemek, tespih, haç yolu ve cemaatça tapma saatleri olabilir.

Duanın gerçekleştiği yer kalbimizdir, yani her yerde dua edilebilir. Kilise duaya en uygun yerdir, çünkü dikkatimizin dağılmaması ve kendimizi içtenliğe verebilmemiz için uygun inşa edilmiştir. İsa sadece sinagoglarda veya mabette değil bahçede, dağda, hatta haçta iken bile dua etti.

Dua etmek için her saat uygundur. İsa gece gündüz, her an dua etti.

Ayin tam bir duadır: biz Allah ile ve iman kardeşlerimiz ile birlikteliği yaşamak için onu bekliyoruz. Allah ile birliktelik (komünyon), Peder’in verdiği İsa’yı kabul ederek olur: biz O’nu kabul edince Allah ile birleşmiş oluyoruz.

Allah ile birlik içinde olduğumuzda O’nun tarafından evlat olarak sevilen tüm kardeşlerle de birlik içersinde oluruz. Ayini kutlarken gerçek ve derin bir birlik anı yaşarız: bunun için bu an Allah’in bize ve bizim O’na ve kardeşlere sevgimizi gösteren bir andır.

İsa, Musevilerin paskalya yemeğini Mısır’dan kurtuluş kutlamasından, insanın günahtan kurtulması kutlamasına çevirdi. Paskalya yemeği, "Efkaristiya" oldu, yani Peder’in sevgisi olan İsa için "şükretmek" oldu. Günahlarımızdan kurtulmamız İsa yaşamını ve Allah ile birlik içersinde olmamız için İsa kendini kurban etti.

Havariler son yemeğin yapıldığı yerde İsa dirildiği günde ve sekiz gün sonra İsa’yı dinlediler ve onunla yediler. Emmaus yolcuları İsa’nın Kutsal Kitap hakkındaki açıklamalarını dinlediler ve O’nun böldüğü ekmeği aldılar. O anda da O’nu tanıdılar.

Dünyanın değişik coğrafik ve kültürel bölgelerinde yüzyıllar boyunca değişik Efkaristiyayı kutlama şekilleri doğdu: Latin, Süryani, Ermeni, Yunan, Ambrosiyan, vs ... gibi. Herkes aynı kalıbı geliştirdi, herkesin kutlamasında merkezi an İncil’in ilanı ve efkaristik ekmektir.

Rahip Ayini yönetir ve herkes (imanlılar, okuyucular, korodakiler, v.s.) cevaplarla, ilahilerle, yürüyüşlerle, gereken hareketlerle (diz çökmek, kalkmak,vs...) bağışları toplamak ile Ayine katılır.

Ayin kutlamasının ana hatları:

1. Af dileme: alçakgönüllülükle Allah’ın ve kardeşlerin affına ihtiyacımız olduğunu kabullenelim.

2. Kutsal Kitaptan okumalar ve rahibin açıklamaları.

3. Hediyelerin sunulması (ekmek, şarap ve bağışlar). Bunlar herkesin Allah'a kendi yaşamını sunmasının işaretleridir.

4. Ekmek ve şarap üzerine dualar (İsa’nın Son Yemekte söylediği sözlerin tekrarlanması) (BU SİZİN İÇİN KURBAN EDİLEN BENİM BEDENİMDİR. BU BENİM KANIMDIR. O, GÜNAHLARIN BAĞIŞLANMASI İÇİN, SİZİN VE BÜTÜN İNSANLAR UĞRUNA DÖKÜLECEKTİR. BUNU BENİ ANMAK İÇİN YAPINIZ.) Ekmek ve şarap İsa ile birlik içinde olmak için işaret ve araç oluyor.

5. Göklerdeki Pederimiz duasının söylenmesi.

6. İsa ile iman birliği içersinde olanlara ekmek ve şarap verilir.

7. Herkes misyonerliğe çagrilir. Yani herkes Allah’in sevgisini yaşamaya ve onu herkese bağışlamaya çagrilir ve herkes aramızdaki İsa’nın varlığının sevincini kalbinde taşimaya davet edilir!

 başa dön

 

24. Diyalog nedir?

1) Ben kendimi sana tanıtırım, sen bana kendini tanıtırsın; ben sana nasıl yaşayıp düşündüğümü anlatırım, sen bana nasıl yaşayıp düşündüğünü anlatırsın.

2) Bir şey anlamazsam, senden açıklama dilerim, sen de benden.

3) Senin söylediklerinden bir şeyini kabul edemezsem sana söylerim, sen de ayrı görüşte olursan, bana söylersin!

4) Eğer, aynı fikirde olmadığımızdan dolayı, kızarsam yada kızarsan, gerçek diyalog yapmakta yeteneksiz, beceriksiz olduğumuzu gösterir!

5) Bir konuda aynı düşüncede isek, aynı görüşte olursak, birlikte seviniriz!


Che cos’è il dialogo?

1. Io mi presento a te, e tu ti presenti a me; ti racconto come vivo e come penso, e tu mi racconti come vivi e pensi.

2. Se non capisco qualcosa ti chiedo spiegazione, e tu a me.

3. Se non sono d’accordo su qualcosa, te lo dico, e se tu non sei d’accordo, me lo dici!

4. Se ti arrabbi o mi arrabbio perché non pensiamo la stessa cosa, non siamo capaci di dialogare!

5. Se in qualcosa ci troviamo d’accordo, siamo contenti insieme!

= = =

Senin sorularına cevap vermek kolay olmayacak. Sana imanımı açıklamak zor olacak çünkü biz, Hıristiyanlar, kullandığımız kelimeler sizin, Müslümanlar, tarafınızdan da kullanılır, ancak sizin için farklı bir anlam taşirlar. Ayrıca bazen aynı bir kelime bize ve size farklı olayları hatırlatır; ve aynı olaydan söz edilirse de, sık sık tarafımızdan ve tarafınızdan çok farklı bir şekilde tanınmış bir olay olabilir. Zihniyetimizin, kültürümüzün farklılıkları geçmişteki bazı tarihi olayların bize ya da size zıt bir şekilde anlatılmış, hatta bazılarının hiç anlatılmamış olduklarına bağlıdırlar. Bu yüzden aramızda anlaşmazlık ve önyargilarin olması mümkündür.

Non mi sarà facile rispondere alle tue domande. È difficile spiegarti quello che credo, anche perché molte parole che usiamo noi cristiani le usate anche voi musulmani, ma con significato diverso. Altre volte le stesse parole evocano fatti differenti per noi e per voi, oppure si riferiscono agli stessi fatti conosciuti però in modo molto discorde. La diversità della nostra cultura dipende anche dal fatto che alcuni eventi del passato ci sono stati raccontati in modi opposti, e addirittura qualcuno a noi o a voi è stato taciuto o nascosto. È possibile perciò che tra noi ci siano incomprensioni o pregiudizi.

 başa dön

 

25. Allah kimdir? Bu kelime ne demektir?

Biz, Hıristiyan, tek varolan Tanrı’dan bahsettiğimizde büyük harfle, insanların, kendi çikarlarinin, arzularının ve hareketlerinin kaynağı ve kökü olarak, seçtiklerinden bahsettiğimizde küçük harfle ‘tanrı’ kelimesi kullanıyoruz. Örnegin, eğer bir kişinin her yaptığı para kazanmak için yaparsa, onun ‘tanrısı’ para olduğunu söyleriz. Gerçekten Tanrı tektir, fakat insan çesitli gerçeklere (iş, spor, kariyer, seks,...), kendi ‘tanrı’sıymış gibi, hizmet ederler. İnsanlar tarafından, kendi hayatları için son derecede önemli sayılan sayısız gerçeklerin arasında Tek Yaşayan Tanrı’yı açıklamak için, bu belirtmeleri ilave ederiz: Tanrı Baba, Rab Mesih İsa’nın Babası olan Tanrı, Hıristiyanların Tanrısı, Kutsal Tanrı.

Gerçek Allah’i (Tanrı’yı) belirtmek için Türk dilinde Hıristiyanlar hem Türk terimi (Tanrı) hem de Arap terimi (Allah) kullanmaktadır: çesitli metinlerde aynı anlamı taşiyan bu terimleri ikisini de bulabileceksin.


Chi è Dio? Che cosa significa questa parola?

Noi cristiani scriviamo maiuscolo il termine Dio quando vogliamo parlare dell’unica divinità, e invece minuscolo quando intendiamo indicare ciò che gli uomini pongono alla radice dei propri interessi e dei propri desideri e di ogni azione. Per esempio, diciamo che uno ha come “dio” il denaro, quando tutto quello che fa, lo fa per guadagnare. Dio è uno solo, ma gli uomini servono molte realtà (lavoro, sport, ambizione, sesso, …) come fossero il loro “dio”. Per individuare il Dio vivente tra le molte realtà ritenute dagli uomini determinanti per la loro vita, noi cristiani accompagniamo la parola “Dio” con altre specificazioni: Dio Padre, Dio Padre del Signore Gesù Cristo, Dio dei cristiani, Dio santo.

Per indicare il vero Dio i cristiani di lingua turca usano sia il termine turco: “Tanrı”, sia il termine arabo “Allah”: nei diversi testi potrai trovare tutti e due i termini con lo stesso significato.

 başa dön

 

26. Allah’in İsmi’ni telaffuz ederken ne düşünüyorsun?

Allah’ı tasavvur ederken, O'nun güneşten de daha parlak ve daha aydınlık bir Işik olduğunu düşünüyorum. O’nu, bütün herşeyi ve herkesi yarattığı, istediği, sevdiği ve koruduğunu bana gösteren bir Işik gibi görüyorum. Bütün varlıkları ve yarattıklarını güzelleştiren bir Işik gibi görüyorum. O’nunla yürüyüp, O’na varmam için yürüdüğüm yolu aydınlatan bir Işiga benzetiyorum: Allah Işık’tır! (1Yuh. 1,5)

Allah’ı düşündüğüm zaman, hissedilen ama görünmeyen, heryerde hazır bulunup aktif olan Ruh aklıma geliyor. Benden farklı ve daha üstün olup, ne dokunabileceğim ne görüp varlığını kavrayabileceğim, ama diğer yandan bana yakın olan, içime sızıp, içten dışarı doğru yayılan; sevgi ve barış niteliklerini yaptıran bir Ruh düşünüyorum: Allah Ruh’tur! (Yuh. 4,8)

Yine, Allah’ı düşündüğüm zaman, yeryüzünde rastlayamadığım, tatlı ve öyle güzel bir Sevgi’yi farkediyorum ki: sevilmediği zaman bile sevmeyi bilen bir sevgi! Tıpkı bir ateşin demiri eritip değiştirdiği gibi, herşeyi sevip ısıtan ve başkalaştıran bu Tanrısal Sevgi.

Öyle bir Sevgi ki bu, küçücük bir ölçeğiyle içime dalıp beni değiştiren ve herkesi sevmemi sağlayan... seni de! Allah Sevgi’dir! (1Yuh. 4,24)


A che cosa pensi quando nomini Dio-Allah?

Quando penso a Dio penso a una grande luce, più luminosa e più splendente di quella del sole, luce che mi fa vedere tutte le cose e tutte le persone come sue creature, volute da lui, e quindi protette e amate da lui. È luce che mi fa vedere bello tutto il creato. È luce che mi fa vedere la strada su cui io devo camminare per arrivare a lui per sempre! Dio è Luce (1Gv 1,5)!

Quando penso a Dio penso allo spirito, invisibile come è invisibile il vento, ma presente e attivo sempre e ovunque. Penso allo spirito, così superiore e diverso da me, che non posso né toccarlo né vederlo né sentirlo, ma anche così vicino e penetrante che può venire in me e farmi compiere le sue opere d’amore e di pace. Dio è Spirito (Gv 4,8)!

Quando penso a Dio penso all’amore, ad un amore così bello e dolce che non possiamo trovarlo sulla terra: un amore che ama anche se non è amato! Penso ad un amore che trasforma tutto ciò che ama, perché lo riscalda, come la fiamma trasforma il ferro! Penso all’amore, che, in piccola misura, può entrare in me e cambiarmi e farmi amare tutti, anche te! Dio è Amore (1Gv 4,24)!

 başa dön

 

27. Nasıl Allah’i tanıyabilirsiniz?

Biz Allah’ı tarihteki müdahaleleri vasıtasıyla tanırız. Eski Ahit’te Allah kendini, Musevi halkını, bütün diğer halklar için kurtuluş aracı olması için, kurtuluşa doğru eşlik eden Olan olarak tanıttı. Bulunduğu siyasi durumlardan yüzünden, Musevi halkı Allah’in vaat ettiği kurtuluşu, ezen hükümetlerin baskısından kurtulma olarak, algıladı, dolayısıyla diğer halkların yararına ruhsal hizmetle görevlendirildiğini unuttu. Peygamberler bunu hatırlatmaya devam ediyorlardı, fakat reddediliyorlardı: Musevi halkı için ezen yabancı hükümetlerin baskısından kurtulmayı düşünmek daha kolaydı.

O zaman Allah ne yaptı? Tüm peygamberlerden farklı, özel “Birini” gönderdi. Onu karşilayacak bir aile hazırladı: anne olarak, tertemiz ve kutsal bir kadın, Meryem, baba rolünü yerine getiren mütevazı bir erkek, Yusuf. Allah, Yusuf’un müdahalesi olmadan, Meryem’e bir oğul verdi. Adem ve Havva’nın yaptıkları gibi olmaması için, yani, birbirlerine suçlamasınlar diye, bir melek ikisine Allah’in tasarısını açıkladı. Doğan Çocuk kimdi? Bir oğuldu, gerçek bir insandı, fakat Allah tarafından verilmiş idi! O Çocuk Allah’in kendi Kelamıydı! Allah O’nu nereden aldı? O’nu günahkar insanlara beslediği kendi sevgisinden aldı; onları kurtarmak için! O Çocuk, insan olmuş o Kelam, Allah’in Sevgisinin meyvesi ve armağanıdır: bunun için kendi insani yaşamında ancak ve ancak sevgide yaşadı. Ve bu şekilde İsa yeni, güzel, gerçek ve kati bir tarzda, bizi seven Tek Allah’i tanıttı bize!


Come fate a conoscere Dio?

Noi conosciamo Dio dai suoi interventi nella storia. Nell’Antico Testamento Dio si è rivelato come colui che accompagnava il popolo ebreo verso la salvezza, perché diventasse portatore di salvezza per tutti i popoli. Le condizioni politiche in cui quel popolo si è trovato, gli ha fatto comprendere la salvezza come liberazione da regimi oppressori, e così ha dimenticato di essere a servizio spirituale degli altri popoli. I profeti continuavano a ricordarlo, ma i profeti venivano rifiutati: per gli ebrei era più facile pensare alla liberazione politica da dominatori stranieri.

Allora Dio cosa fece? Mandò mandò “uno” speciale diverso da tutti i profeti. Gli preparò una famiglia che lo avrebbe accolto: una donna pura e santa come madre, Maria, e un uomo mite che svolgesse il ruolo di padre, Giuseppe. Dio ha dato il figlio a Maria senza l’intervento di Giuseppe. A tutt’e due un angelo ha rivelato il disegno di Dio, perché non si accusassero l’un l’altro, come hanno fatto Adamo ed Eva. Il Bambino che è nato, chi era? Era un figlio, un uomo vero, ma dato da Dio! Era la Parola stessa dı Dio. Dove lo ha preso Dio? Dal suo amore per gli uomini peccatori, per salvarli! Quel Bambino, quella Parola diventata uomo, è il frutto e il dono dell’amore di Dio: per questo nella sua vita di uomo egli ha vissuto solo amore. È Gesù, che poi ci ha fatto conoscere in modo nuovo, bello e vero, l’unico Dio che ci ama!

 başa dön

 

28. Mesih İsa Allah hakkında konuştu. Hangi şekilde?

İsa kullandığımız sözlerle, kendini Meryem aracığıyla gönderen Allah’i tanıtmaya çalisti. Allah, hayat veren, seven bir Allah’tır. İnsanların O’nu sevmelerini ve birbirlerini, Kendisinin onları sevdiği gibi, sevmelerini arzu edip, isteyen bir Allah’tır. İsa kendisinin Allah’in sevgisinin armağanı olduğunu, bundan dolayı Allah’in Hayatına bağlı, daha doğrusu onunla tek olduğunu açıkladı. Bunu anlamak, bizim için çok zordur. İsa Yahudilere: “Ben ve Baba biriz” dediğinde de, O’nu küfretmekle suçlayıp, öldürmek istiyorlardı. Cehenneme atılmış kibirli meleğin, yani Şeytanın davrandığı gibi, O’nun da, Allah’in yerine geçmek istediğini düşünüyorlardı. İsa ise, Allah ile bir olduğunu söylüyordu, çünkü O, bir çocugun baba ve annesine minnettar sevgiyle itaat ettiği gibi, O da tamamen Allah’a itaat etmek istiyordu.


Gesù ha parlato di Dio. In che modo?

Egli cercava di descriverci con le nostre parole quel Dio che lo aveva mandato attraverso Maria. È un Dio che dà la vita, un Dio che ama, che desidera e vuole che gli uomini amino lui e si amino come lui li ama. Gesù ci racconta pure che lui stesso è dono dell’amore di Dio, e quindi anche lui fa parte della vita di Dio! Per noi è difficile comprendere. Quando Gesù diceva agli ebrei: “Io e il Padre siamo uno”, essi lo accusavano di bestemmia e volevano ucciderlo. Pensavano che egli volesse mettersi al posto di Dio, come Lucifero, l’angelo superbo precipitato all’inferno. Gesù invece diceva di essere una cosa sola con Dio, perché egli voleva solo ubbidire a lui, come un bambino ubbidisce a sua mamma e a suo papà con amore riconoscente.

 başa dön

 

29. Isa yaşitlarına şiddetle davranmadı mı?

Kibirli ve cahil insanlar tarafından yazılmış ve sempati çekmek amacıyla ‘incil’ denilen bazı kitaplar, İsa’nın, çocukken kıskançlık ve şiddetle davrandığını anlatırlar. Bunlar gerçek bilgi değiller: o kitaplar yalancıdır, Şeytan’in kıskançlığından gelirler, ne İsa’yı ne de Havarilerini tanımış insanlar tarafından yazılmışlar. Biz onları okumayız bile. İkinci ya da üçüncü yüzyılda yazılmışlar ve İsa’nın Havarilerine itaat etmek isteyen Kilisenin inandığı ve yaşadığı doktrinden farklı bir doktrini ögretirler.


Gesù non è stato violento con i suoi coetanei?

Certi libri, chiamati “vangelo” per attirare simpatia, scritti da persone mosse da superbia e ignoranza, raccontano che Gesù da ragazzo si è lasciato portare da gelosia e da violenza. Non sono notizie vere: quei libri sono menzogna, frutto dell’invidia di Satana, scritti da persone che non hanno conosciuto nè Gesù nè i suoi apostoli. Noi nemmeno li leggiamo. Essi risalgono al secondo o terzo secolo e propongono una dottrina diversa da quella creduta e vissuta dalla Chiesa, che volle essere ubbidiente agli apostoli di Gesù.

 başa dön


30. İsa’nın yaşamına kötülük girdi mi?

İsa her insan gibi Şeytan tarafından günaha teşvik edildi, fakat günah işlemedi. Şeytan, İsa’nın, bir diktatör olarak davranmasını, insanlara egoizm, kibir ve şiddet ile hükmetmesini istiyordu, çünkü O’na Allah’in da, bir diktatör olduğunu inandırmak istiyordu. Fakat İsa, bir oğlun, kendisine hayat veren babasına tamamen güvenip, onu sevdiği gibi, sonuna kadar Allah’a itaat etmek istedi. İsa sadece Allah’i dinledi, bunun için “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çikan her sözle yaşar” diyerek, Şeytanın ayartmalarını yenebildi.


Il male è entrato nella vita di Gesù?

Gesù come tutti è stato tentato da Satana, però non ha peccato. Questi avrebbe voluto che egli seguisse l’egoismo, l’orgoglio, la violenza e la superbia per dominare gli altri; avrebbe portato così Gesù a pensare che Dio è come un padrone, e anche lui quindi avrebbe potuto considerarsi padrone tra gli uomini. Gesù invece volle rimanere obbediente a Dio fino alla fine, come un figlio che ama e dà piena fiducia al padre da cui ha ricevuto la vita. Gesù è stato in ascolto solo di Dio, dicendo: “Non di solo pane vive l’uomo, ma di ogni Parola che esce dalla bocca di Dio”.

 başa dön

31. Şeytan hala etkin mi?

İsa’dan insanların ya da bizim düşünceler ve sözlerimizdeki Şeytanın işini tanımayı ögreniyoruz. Düşüncelerimiz ya da arkadaşlarımız tarafından bencillik, şiddet ve kibir ile davranmaya teşvik edildiğimizde, aslında bizi sürükleyen, Allah’in ve insanın düşmanı olan Şeytandır. O zaman onu yenebilecek ve ayartmalarını bizden uzaklaştıracak İsa’yı yardımımıza çagiriyoruz.


Satana interviene ancora?

Da Gesù impariamo anche noi a riconoscere l’intervento di Satana nei nostri pensieri e nelle parole degli uomini. Quando veniamo portati dai pensieri o dagli amici a seguire l’egoismo, la violenza, la superbia, è lui, Satana, nemico di Dio e dell’uomo, ad allettarci. Allora invochiamo Gesù, che lo vince e allontana da noi le sue tentazioni.

 başa dön


32. Neden İsa’nın öldügüne inanıyorsunuz? Dediğinize göre kendisi Allah ise, nasıl ölebilirdi?

İsa, onu Roma Valisi tarafından öldürtmek isteyen Yahudi din görevlilerine teslim edecek ögrencisi Yahuda İskariyot’tan kaçmayacak kadar sevmeye devam etti. İsa çarmihtan alınıp, mezara konulduğunda, ağlayan ögrencileri her şeyin bitmiş olduğunu düşünüyorlardı. Tersine ise, Peygamberlerin önceden bildirdikleri gibi, üçüncü günde İsa’nın mühürlenmiş mezarı açıldı. Kırk gün boyunca birçok insana kendisini diri olarak gösterdi ve sonra ögrencilerin gözlerinin önünde göğe çikti. Şimdi O, Allah’in şanındadır: O’nun hayatı Allah’in sevgisidir ve Sözü Allah’in yetkisine sahiptir.


Come mai dite che Gesù è morto? Se è di Dio, poteva morire?

Gesù continuò ad amare fino a non fuggire davanti al suo discepolo, che lo volle consegnare agli ebrei nemici, che lo fecero uccidere dal governatore romano. Quando Gesù, tolto dalla croce, fu sepolto, i suoi discepoli, scoraggiati, pensavano che tutto fosse finito. E invece il terzo giorno, come hanno scritto i Profeti, il suo sepolcro sigillato si aprì. Egli apparve vivo a molti per quaranta giorni, fin che si lasciò vedere salire al cielo. Ora egli è presso Dio: la sua vita è l’amore di Dio e la sua Parola ha l’autorità di Dio.

 başa dön


33. Neden İsa’nın Allah olduğunu söylüyorsunuz?

Biz Hıristiyanlar şöyle düşünüyoruz: eğer Allah’i seversek ve O’na itaat etmek istersek, “Allah tarafından gönderilmiş Olanı”, yani İsa’yı da sevmeliyiz ve İsa’nın söylediklerine uymalıyız. Bize Allah’in sevgisini ve isteğini gösteren, İsa’dır. İsa’yı seversek, Allah gerçekten sevilmiş olur! Böylece, Allah’in ve İsa’nın ‘bir’ olduklarını, yani sevgi tarafından birleşmiş olduklarını anladık. Sevgi, onları birleştiren ruhlarıdır.


Perché dite che Gesù è Dio?

I cristiani hanno pensato: se amiamo Dio e gli vogliamo ubbidire, dobbiamo amare “colui che egli ha mandato”, Gesù, e fare come egli ci ha detto. È lui che ci manifesta l’amore e la volontà di Dio. Se amiamo Gesù, Dio è davvero ubbidito! E così abbiamo capito che Dio e Gesù sono davvero uno solo, uniti dall’amore. L’amore è il loro spirito che li unisce.

 başa dön


34. İnsanlar Allah’in sevgisinin sadece seyircileri mi?

Allah insanları sever: onlar O’nun yaratıklarıdır, fakat sevgi kendisini sunmak, aktarmak ister. Bu nasıl gerçekleşebilir? Allah bunu, kendi Ruh’unu bize vermekle, gerçekleştirir. İsa Kutsal Ruh’la doluydu ve Allah’in sevgisini iyice tanıyordu, o kadar ki bize onu söz verip bağışlayabildi. Dirildikten sonra İsa Havarilerinin üzerine üfledi ve onlar Ruh’unu aldılar. Kutsal Ruh sonra da çesitli şekillerde geldi ve gelmeye devam eder: İsa’yı sevmeye başlayan herkes onu alır ve bunun farkında olur!


Gli uomini sono solo spettatori dell’amore di Dio?

Dio ama gli uomini: sono sue creature, ma l’amore vuole comunicarsi, donarsi. In che modo può avvenire ciò? Dio ci vuol donare il suo stesso Spirito. Gesù ne era riempito e rivestito, e conosceva l’amore di Dio tanto da potercelo promettere e infine donare. Risorto, Gesù soffiò sugli apostoli ed essi ricevettero il suo Spirito, che poi venne ancora in tanti modi e continua a venire: chi comincia ad amare Gesù, lo riceve, e se ne accorge!

 başa dön


35. Niçin Üçlü-Birlik’ten bahsedersiniz?

İsa tarafından Baba adıyla çagirilan Allah, ve İsa kendisi ve Ruh'ları bir birliktir. Onları ayıramayız. İsa olmadan Allah'ın sevgisini tanımayacaktık, Allah olmadan İsa'yı anlamıyoruz, Ruh olmadan ne Allah'ı ne de İsa'yı gerçek bir şekilde sevmeyecektik. Onlar bir birliktir. Biz Onlar'ın tek bir Allah, tek olan Allah olduğunu söylüyoruz. İsa Allah'ın, bizlerden biri olup aramızda yaşamış sevgisidir, Kutsal Ruh bizi de Allah'ın birliğine koyup bizi, insanları sevmekte ve bağışlamakta yetenekli kılan sevgidir. Hıristiyanlar tek bir sözle İsa'nın açıkladığı bu büyük gizemini ifade etmek isteyince "Üçlü-Birlik” sözü yarattılar. Allah tektir, üç sevginin, Baba, İsa ve Kutsal Ruh, birliğidir. İsa Baba’ya itaat etmemi sağlıyor ve Ruh İsa’nın sözlerini bana hatırlatıyor.


Come mai parlate di Trinità?

Dio, chiamato Padre da Gesù e Gesù stesso e il loro Spirito sono un’unità. Non possiamo separarli. Senza Gesù non conosceremmo l’amore di Dio, senza Dio Gesù non lo comprendiamo, senza lo Spirito non ameremmo veramente nè Dio nè Gesù. Essi sono un’unità. Noi diciamo che essi sono un unico Dio, il Dio unico. Gesù è l’amore di Dio divenuto uno di noi e vissuto tra noi, lo Spirito Santo è l’amore che mette anche noi in comunione con Dio e ci fa capaci di amare e perdonare gli uomini. Quando i cristiani vollero dire con una parola sola questo grande mistero rivelato da Gesù, hanno coniato la parola “Trinità”. Dio è uno, unità di tre amori, il Padre, Gesù e lo Spirito Santo. Gesù mi fa ubbidire al Padre e lo Spirito mi ricorda le parole di Gesù!

 başa dön


36. Anlamak zor…

Doğrudur, bunun için, bazıları bize yardım etmek için, örnekleri aradı. Güneş bize ısı ve ışığı ulaştırır: üç gerçek ki tek bir şeydir.

Mumun cilası ve fitili kendileri tüketen alev içinde tek bir şey oluyorlar. Birbirlerine kendilerini sevgi içinde sunarak, İsa ve Baba, Ruhları ve sevgileri ile hayatımızı da aydınlatıp ısıtırlar.

İnsanın sözü tek bir şeydir, ama yürekten başka bir yüreğe, akıldan başka bir akıla geçen ses ve kavram ile oluşuyor. Her söz konuşan birinin, dinleyen birinin ve iletilen karşilıklı bir armağanın var olduğuna tanıklık eder. İsa Baba’nın Sözüdür. Baba, kendi sevgi hayatını bize veren Allah’tır: bu hayat İsa, Oğul’dur, ve Ruh, İsa’nın sunmasıdır.


È difficile capire…

È vero, perciò qualcuno ha cercato dei paragoni, per aiutarci. Il sole fa arrivare a noi calore e luce: tre realtà che sono una cosa sola. Cera e stoppino di una candela diventano un tutt’uno nella fiamma che li consuma. Donandosi l’un l’altro nell’amore, Gesù e il Padre, illuminano e riscaldano anche la nostra vita con il loro Spirito, con il loro amore. La parola dell’uomo è una, ma è fatta di suono, di concetto che si trasmette da un cuore all’altro e da una mente all’altra. Ogni parola testimonia che c’è chi parla, chi ascolta, e un dono reciproco che si comunica. Gesù è la Parola del Padre. Il Padre è Dio che dona a noi la sua vita d’amore: questa vita è Gesù, il Figlio, e lo Spirito è il suo donarsi!

 başa dön


37. Niçin İsa’nın kurtarıcı olduğunu söylerseniz?

Günah insanın Allah’tan uzakta olmasıdır. İnsan Allah’a itaat etmeyerek O’ndan uzaklaşir ve bu şekilde O’nunla olan birliği kaybeder. Allah’tan uzakta durunca insan onu mahvetmek isteyen şeytanın etkisindedir. Allah’tan uzak olursak O’nu sevip O’na dönmek için gücümüz yoktur. Eğer insan bunu yapamazsa ne çare bulabilir? Allah kendisi insanları kurtarmak istiyor: bunun için O, çok iyi ve sevimli İsa’yı gönderdi. İnsan İsa’yı kabul edince Allah’in birliğinin yine içerisindedir.

Bir gün felçli bir kişi dört adam tarafından İsa’ya getirildi. İsa o adamın kendini Allah’in armağanı olarak kabul ettiğini farketti, bunun için ona, “Günahların af edilirler” dedi. Bundan sonra onu iyileştirdi öyle ki herkes Kendini kabul edenin Allah’ın hoşuna gittiğini bilsin. İsa’yı Allah’in Oğlu olarak kabul eden herkes artık Allah’tan uzak değildir. Bu şekilde İsa günahkar insanlar için Allah’in kurtuluşudur.

Günahkar kimdir? Hepimiz günahkarız, tüm insanlar günahkar bu yüzden herkesin İsa’ya ihtiyacı var. O’nsuz hiç kimse kurtarılamayacak. Eğer sen Allah tarafından kurtarılacaksan, bunun, İsa’nın senin için de kendini sunup, ölüp ve dirildiği için gerçekleşeceğine inanıyoruz.


Perché dite che Gesù è salvatore?

Il peccato è la distanza dell’uomo da Dio L’uomo disobbedendo a Dio si allontana da lui e così perde la comunione con lui. Lontano da Dio l’uomo è in balia del diavolo, che lo vuole rovinare. Lontani da Dio noi non abbiamo la forza di amarlo e di ritornare a lui. Come si può rimediare se l’uomo non è capace? Dio stesso vuole salvare gli uomini: per questo egli ha mandato Gesù, tanto buono e amabile! Quando l’uomo accoglie Gesù è di nuovo in comunione con Dio! Un paralitico è stato portato davanti a Gesù con grande fatica da quattro uomini. Gesù si è accorto che quel paralitico lo accoglieva come il dono di Dio, e allora gli ha detto: “Ti sono perdonati i tuoi peccati!” E poi lo ha guarito perché tutti sapessero che chi accoglie lui è gradito a Dio! Chi accoglie Gesù come Figlio di Dio, non è più lontano da Dio! Così Gesù è la salvezza di Dio per gli uomini peccatori! Chi è peccatore? Tutti lo siamo, tutti gli uomini sono peccatori e tutti perciò abbiamo bisogno di Gesù. Senza di lui nessuno potrà essere salvato. Noi crediamo che se tu sarai salvato da Dio, lo sarai perché Gesù si è offerto ed è morto e risorto anche per te!

 başa dön


38. Siz İncil’i değiştirdiniz değil mi?

Bu soruyla ne demek istiyorsun? Hıristiyanların, Kutsal Kitabı mı yoksa İyi Haber’i (=İncil’)i mi değiştirdiklerini demek istiyorsun?

İyi Haber (= İncil) İsa’nın kendi şahsiyetidir, O bize herkese karşi olan Allah’in sevgisini gösterdi ve anlattı: bu sevgi merhametli ve sadakatli bir sevgidir. İncil denilen kitap ikinci zamanda, yani İsa’nın dirilişinden on veya yirmi veya daha çok sene sonra yazıldı; o, İsa’nın hangi şekilde Güzel Haberi bize verdiğini anlatıyor.

İsa değişmedi, çünkü Allah’in sağında en yüce göklerde oturuyor. Dolayısıyla O’nun söyledikleri ve yaptıkları da Allah tarafından kınanmış olamaz. Biz O’nu seviyoruz, O’nu da bekliyoruz: kitap O’nu sevmemize ve beklememize çok yardımcı olur; hiç bir Hıristiyan Kitabı değiştirmeye yeltenmedi. Dünyanın çok kütüphanelerinde ve müzelerinde bulunan eski kodeksler buna tanıklık ederler.


Non avete voi cambiato il Vangelo?

Che cosa intendi con questa domanda? Intendi dire che i cristiani hanno cambiato il Libro oppure la Bella Notizia dell’amore di Dio? La Bella Notizia (= Vangelo) è la persona stessa di Gesù, che ci ha mostrato e ci ha detto l’amore di Dio per tutti gli uomini, un amore misericordioso e fedele. Il libro che chiamiamo Vangelo è stato scritto in un secondo tempo, dieci o venti o più anni dopo la risurrezione di Gesù, e racconta i modi con cui egli ci ha donato la Bella Notizia. Gesù non è cambiato, perché è seduto alla destra di Dio nell’alto dei cieli! Quindi nemmeno ciò che lui ha fatto e detto è disapprovato da Dio! Noi lo amiamo e lo aspettiamo: il libro ci aiuta tanto ad amarlo e ad attenderlo: nessun cristiano si è mai permesso di cambiarlo! Di questo ne danno testimonianza i molti codici antichi sparsi in varie biblioteche e musei del mondo!

 başa dön


39. Niçin Katolik ve Protestanların arasında ayrılma var?

Rab İsa, ögrencilerini, Allah’in “sevginin” bir Allah’i olduğunu ve insanın O’ndan korkması gerekmediğini tanıtmak için tüm dünyaya gönderdiğinde, O’nunkilerine bir kitap emanet etmedi. O onlara, “Gidin ve bu Kitabı okuyun” demedi. O, ”Kutsal Ruh’u alın” dedi, yani: sevgimle dolu gidin, ölülerden dirilişime kadar benden duyduklarınızı, bende gördüklerinizi herkese anlatın.

Sonra tüm bu şeyler, birkaç kişi tarafından yazıldı, böylece bizim de kitabımız oldu: İncil. İncil, Hıristiyan yaşam için çok büyük bir yardımdır. İncil, hem Allah ile, hem de Baba’nın ve İsa’nın sevgisini kabul eden insanlarla olan ilişkimizi olgunlaştıran bir araçtır. Bu sevgiden inananların birliği olan Kilise doğar. İsa’nın sözlerinin yaşandığı bu birlik içinde Allah’in insanlara beslediği sevgi herkese gösterilir.

Eğer Allah bize sadece bir kitabı verseydi, her birimiz onu kendine göre yorumlayabilirdi ve Allah’a itaat ettiğini sanabilirdi. Diğer Hıristiyanlardan ayrılsa da, gerçeğin onda olduğunu iddia edebilirdi. Maalesef bu da oldu; nitekim birkaç çok yetkili kişi (onlar sonra Protestanların Kurucuları oldular) sadece Kitaba itaat etmek gerektiğini bildirdiler; ama onlar İsa’nın İyi ve Güzel Haberini iletip, Kilise’yi oluşturmak için Havarileri gönderdiğini unuttular. Sadece sözler ile değil, kendi hayatıyla da Baba’nın sevgisini kabul eden ve veren, Kiliseyi kuran İsa’dır. Protestanların Kurucuları ise Kilise’nin çobanlarina itaat etmediler; bunu doğrulamak için zamanlarındaki bazı Papaların ve Episkoposların kötü davranışının makul bir nedeni olduğunu sanıyorlardı. Herkesin günah işleyebildiğini biliyoruz, bu yüzden, eğer biri insani zayıflıklara çökerse, dayanırız. Rabbe güveniyoruz: tarihte birçok durumlarda yaptığı gibi, yine Kilise’sini iyileştirecektir. Bu yüzden alçakgönüllülükle daima itaatli bir yürek muhafaza ediyoruz. İsa bunun örnegini kendisi bize verdi: Petrus tarafından inkâr edildiğine rağmen, ona güvenmeye devam etti. Ögrencilerinin, hepsinin daima sadık tanıkları olamayacaklarını biliyordu, buna rağmen Kilise’sinde onlara büyük sorumluluklar emanet etti. Biz Katolikler Protestanlardan çok konularda, özellikle Kilise’nin hayatı hakkında, farklı düşünüyoruz.


Perché siete divisi tra cattolici e protestanti?

Quando Gesù ha mandato i discepoli in tutto il mondo per far conoscere a tutti che Dio è un Dio d’amore, e che l’uomo non deve aver paura di lui, allora Gesù non ha consegnato ai suoi un libro. Egli non ha detto loro “Andate e leggete questo Libro”. Egli ha detto “Ricevete il mio Spirito”, cioè: andate carichi del mio amore, raccontate a tutti quello che avete udito e visto da me fino alla mia risurrezione dai morti. Tutto questo è stato pure scritto da varie persone, e così abbiamo anche uno scritto, il Vangelo. Questo è un grande aiuto alla vita cristiana. Esso è uno strumento che serve a maturare il nostro rapporto di amore con Dio e con tutti coloro che accolgono l’amore del Padre e di Gesù. Da questo amore nasce la Chiesa, comunione dei credenti. In questa comunione, dove sono vissute le parole di Gesù, si esprime l’amore di Dio per gli uomini! Se Dio ci avesse dato solo un Libro, ognuno di noi potrebbe interpretarlo come vuole e ritenere di essere obbediente a Dio anche se diviso dagli altri cristiani. Purtroppo ciò è successo quando alcune persone, molto influenti (divenuti fondatori dei Protestanti), hanno affermato che dobbiamo obbedire solo al Libro; hanno dimenticato che Gesù ha mandato gli Apostoli per trasmettere la Buona e Bella Notizia e formare la Chiesa. È essa, con la sua vita, oltre che con le parole, che riceve e trasmette l’amore del Padre. Essi disobbedirono ai pastori della Chiesa, ritenendo di avere come motivo plausibile il cattivo comportamento di alcuni di loro, papi e vescovi del loro tempo. Noi sappiamo che tutti possiamo peccare, e quindi, se qualcuno cede alle debolezze umane, sopportiamo. Nutriamo fiducia che il Signore stesso interverrà a risanare la sua Chiesa, come ha fatto in molte circostanze della storia, e perciò manteniamo sempre un cuore obbediente, con umiltà. Egli sapeva che i suoi discepoli non erano tutti e sempre suoi fedeli testimoni, eppure ha affidato a loro grande responsabilità nella sua Chiesa! Gesù stesso ci ha dato esempio continuando a dare fiducia a Pietro, nonostante lo avesse rinnegato. Ora noi cattolici ci differenziamo in molti aspetti dai Protestanti, soprattutto per quanto riguarda la vita della Chiesa.

 başa dön


40. Muhammed hakkında ne düşünüyorsunuz?

Benim Müslüman olmadığımı biliyorsun. Bu yüzden senin gibi düşünmemi bekleyemezsin. Bana bu soruyu soruyorsan, demek ki farklı bir cevabı almaya hazırsın.

Benim için Allah’in Sözü olarak, İncil önemlidir. Onda Mesih İsa düşmanlarımızı bile sevmek, Allah daima affettiği için affetmek, alçakgönüllü olmak, şefkatli bir babaya olduğu gibi Allah’a güvenmek gerektiğini söylemekte. Sözlerine göre insanın tek bir eşi olmalı; ve yoksulluğu arayanların mutlu olduklarını ekledi. İsa zinada yakalanmış kadını mahkum etmedi: ona “Git ve bundan sonra bir daha günah işleme” dedi ve onu taşlamak isteyenlere, “Aranızda kim günahsızsa, kadına ilk taşi o atsın!”. Ben hayatımı ve diğer insanların hayatını İsa’nın hayatı ile karşilaştırıyorum. İsa hiçbir zaman kılıçla, tersine affederek ve, haçta kendi hayatını verecek kadar severek, kötülüğü savaştı.

Bana Muhammed hakkında ne düşündüğümü sordun; ben Muhammed’in yaşamını ve sözlerini, İncil’deki İsa’nın yaşamı ve sözleriyle karşilaştırıyorum. Sen de, belki, bazen, Kuran’nın söylediklerini gözlerin önünde tutarak, İsa’yı Muhammed ile karşilaştırıyorsun.

Muhammed’in, kendi dönemindeki Arap dünyasının birliğine faydalı algılar ve kararları getirdiğini biliyorum, bu yüzden kendi halkının özel saygısına layık bir insan olarak görüyorum.


E tu cosa pensi di Maometto?

Tu sai che io non sono islamico, e perciò non puoi pretendere che io pensi come pensi tu. Se mi fai questa domanda significa che sei pronto a sentire qualcosa di diverso.

Per me è importante il Vangelo, Parola di Dio. In esso Gesù dice che dobbiamo amare anche i nemici, perdonare perché anche Dio perdona, essere umili, avere fiducia in Dio come in un Padre buono; non possiamo avere che una moglie sola; sono beati quelli che amano la povertà! Gesù non ha condannato la donna adultera, ma l’ha rimandata dicendole di non peccare più; a quelli che pensavano di doverla uccidere ha detto: “Chi di voi è senza peccato scagli la prima pietra”! Io confronto la mia vita e quella degli altri uomini con la vita di Gesù, che non ha mai combattuto il male con la spada, ma, al contrario, amando, perdonando e offrendo la sua vita fin sulla croce.

Mi hai chiesto come io vedo il vostro Profeta: a me viene spontaneo confrontare la sua vita e le sue parole con la vita e le parole di Gesù, secondo il Vangelo. Forse anche tu qualche volta fai il confronto tra Maometto e Gesù, così come li descrive il Corano.

So che Maometto ha avuto delle intuizioni e decisioni che hanno unito il mondo arabo del suo tempo, e quindi lo apprezzo come un uomo particolarmente degno di stima da parte del suo popolo.

 başa dön


41. Türkleri Hıristiyanlaştırmak için çalisiyor musunuz?

Hiçbir Müslüman’a Hıristiyan olmayı teklif etmedik, asla.

Voi cercate di convertire i Turchi?

Noi non abbiamo mai chiesto a nessun musulmano di diventare cristiano.


42. Neden?

Biliyoruz ki, eğer bir Müslüman Hıristiyan dinine geçerse, çok zorluk ve acı ile karşilaşiyor. İşi, evi, akrabalarının sevgisini, arkadaşlarının yakınlığını ve tanıdıklarının itibarını kaybetme riskine giriyor. Hıristiyan olmak isteyen bir Müslüman’in, yüreğinde büyük bir içsel güç ve özellikle İsa için çok büyük bir sevgi taşiması gerekiyor. Aksi takdirde olamaz.


Perché?

Sappiamo che se un musulmano diventa cristiano va incontro a molte difficoltà e sofferenze. Egli rischia di perdere il lavoro, la casa, l’affetto dei suoi parenti, l’amicizia dei suoi amici, la stima dei suoi conoscenti. Per diventare cristiano un musulmano deve avere grande forza interiore e soprattutto un grandissimo amore per Gesù, altrimenti non riesce.

 başa dön


43. Eğer bir Müslüman kendisi vaftiz edilmeyi dilerse...?

Biz onu frenlemeye çalışıyoruz. Her şeyden önce kendi düşünme, yargılama ve yaşama tarzını değiştirmesi için çok zaman gerekir. Hıristiyan olmayı dileyenler sık sık bunu seçiyorlar çünkü bu şekilde Avrupa’ya gitmenin daha kolay olduğunu düşünüyorlar, veya ekonomik yardım bekliyor, ya da kendi memleketindekinden farklı bir özgürlügü arıyorlar. Biz, ancak ve ancak İsa’yı sevdiği, O’nun Hakikat olduğunu keşfettiği, acı haçını taşima ve zülüm edilme pahasına İsa’yı izlemek istediği için Hıristiyan olmak isteyen Müslüman’in dileğini ciddiye alıyoruz. Bu zordur, sadece Allah’in mucizesi olabilir!


E se un musulmano vi chiede lui di essere battezzato?

Noi cerchiamo di frenarlo. Anzitutto è necessario molto tempo per cambiare i propri modi di pensare, di giudicare e di vivere. Coloro che chiedono di diventare cristiani spesso lo fanno perché credono di poter così più facilmente andare in Europa, oppure pensano di ricevere aiuti in denaro, oppure sperano in una libertà diversa da quella che godono nel loro paese. Noi prendiamo sul serio quel musulmano che vuole diventare cristiano solo perché ama Gesù, perché scopre che lui è la verità, perché vuole obbedirgli e seguirlo anche portando la croce della sofferenza e della persecuzione. Questo è difficile, è solo un miracolo di Dio!

 başa dön


44. Neden İsa’nın Aramice aldığı İncil’i, Yunanca’ya çevirdiginizde değiştirdiniz?

Sizler Kuran’in, Muhammed’in gökten aldığı bir kitap olduğuna inanıyorsunuz. Biz ise İncil’i İsa’nın gökten aldığı bir kitap olarak görmüyoruz İncil”, yani “İyi haber” (Incil kelimesi iyi haber demektir) İsa’nın kendisidir. Nitekim İsa’da Tanrı her insana ve tüm insanlığa olan sevgisini göstermektedir. Bu haber değiştirilmemiştir; İsa hala bizim kurtarıcımızdır ve O’nun yakınlığı bugün, bizler için de, iyi haberdir.

Bizim “İncil” dediğimiz kitap, gökten gelmemiştir; onu Havariler yazmıştır, İsa’yı, O’nun yaptıklarını ve O’nun söylediklerini anlatmak için, özellikle de O’nun sevgiden dolayı olan ölümüne ve dirilişine tanıklık etmek için yazdılar. Kitapta, İsa’nın döneceğini vaat ettiği de yazılır; bunun içindir ki biz O’nu, ancak ve ancak O’nu bekliyoruz ve O’ndan başkasını değil. Bizler, İsa’nın kendi örnegi ile bize ögrettigi gibi insanları severek, O’nunla karşilaşmaya hazırlanıyoruz. İncil Havarileri tarafından Yunanca yazılmıştır; bu kitap hiçbir zaman değiştirilmemiştir.


Perché avete cambiato il Vangelo che Gesù ha ricevuto in aramaico?

Noi sappiamo che il Vangelo non è un libro che Gesù ha ricevuto dal cielo, come voi credete che Maometto abbia ricevuto il Corano. Dio non ci ha dato un libro, ma ci ha dato Gesù. È lui il “Vangelo”, parola che significa “buona notizia”. Infatti in lui Dio manifesta il suo amore per ogni uomo e per tutta l’umanità. Questa notizia non è stata cambiata: Gesù è ancora oggi il nostro salvatore e la sua presenza è buona notizia anche per noi oggi.

Il libro che chiamiamo Vangelo non è venuto dal cielo, ma lo hanno scritto gli Apostoli per raccontare Gesù, qualcosa di quel che lui ha fatto, di quel che ha detto, ma soprattutto la sua morte per amore e la testimonianza della sua risurrezione. Nel libro è scritto anche che Gesù ha promesso che tornerà: noi attendiamo perciò lui e soltanto lui, nessun altro. Ci prepariamo ad incontrarlo amando gli uomini come egli ci ha insegnato con l’esempio. Gli apostoli hanno scritto il Vangelo in greco; questo libro non è mai stato cambiato.

 başa dön


45. Sizin duanız nasıl? Sizin duanız neye yarar? Onu Tanrı’nın kabul ettiğini nasıl bilebilirsiniz?

Dua ettiğimizde mezmurları ya da başka ezgileri okuyoruz veya ilahi olarak müzikle onları söylüyoruz, İncil’in metinlerini dinliyoruz, Tanrı’nın Sözü yüreğimize girsin ve hayatımızı değiştirsin diye bir süre sessizlik içinde kalıyoruz. Nitekim duanın amacı Tanrı’yı O’ndan dilediğimiz şeyleri vermeye ikna etmek değil, bizim sevme yeteneğimizi arttırabilmek için isteklerimizi ve düşüncelerimizi değiştirmektir. Dua ettikten sonra herkese karşi daha sabırlı olursak, düşmanlarımızı dahi seversek ve şikayet etmeden acılarımıza katlanırsak, işte o zaman Tanrı’nın duamızı kabul ettiğini anlarız.


Com’è la vostra preghiera? A che cosa serve la vostra preghiera? Come fate a sapere che essa è gradita a Dio?

Quando preghiamo noi recitiamo o cantiamo alcuni salmi, o altri canti, ascoltiamo qualche brano del Vangelo, stiamo in silenzio perché la parola di Dio entri nel nostro cuore e trasformi la nostra vita. La preghiera infatti deve servire non a convincere Dio di darci quel che gli chiediamo, ma a cambiare i nostri pensieri e i nostri desideri, a renderci capaci di amare. Sappiamo infatti che essa è gradita a Dio quando, dopo aver pregato, siamo più pazienti con tutti, capaci di amare i nemici e di sopportare le nostre sofferenze senza lamentarci.

 başa dön


46. Kendi yüreğimizde Tanrı’dan af dilemek yeterli değil mi? Neden af dilemek için rahiplere gidiyorsunuz?

Her gün yüreğimizde Tanrı’dan günahlarımız için af dilemeliyiz, ancak, psikolojik olarak, Tanrı’nın bizi affettiğini kulaklarımızla duymaya ihtiyacımız var. Günahları, kendi bedenimizle (düşünceler, sözler, eylemler, tembellikler) işlemekteyiz, bunun içindir ki Tanrı’nın bizi affettiğinin somut işaretini almaya ihtiyacımız var. Tanrı bizi bu ihtiyaçla yarattı ve İsa bunu dikkate aldı. O kendisi, kendi sesi ile, bazı günahkarlara affı bağışladı. Bu sebepten Yahudiler O’nu küfürle suçladılar ve öldürmeye karar verdiler. Ama günahkar olmamıza rağmen bizleri seven İsa, göğe çikmadan önce, havarilerine Tanrı adına affetme görevini verdi. Rahipler Havarilerin halefleri olan Episkoposlar tarafından bu hizmetle görevlendirilmekte ve bu görevi sevgi ile yapmaktadırlar, öyle ki günahkar olan insanlar Tanrı’nın merhametini tanıyabilsinler ve yüreklerinde barış ve sevinç ile yaşayabilsinler. Her rahip de, sırası gelince, kendisi gibi olan diğer bir rahip aracılığıyla, kendi günahları için Tanrı’nın affını dilemektedir.


Perché per chiedere perdono andate dai sacerdoti?

Tutti i giorni dobbiamo chiedere perdono a Dio nel nostro cuore dei peccati, ma la nostra psiche richiede di sentire con gli orecchi la parola del perdono di Dio. I peccati li facciamo con il nostro corpo (pensiero, parole, azioni, pigrizie) e perciò abbiamo bisogno di ricevere il segno concreto che Dio ci perdona. Dio ci ha creati con questa esigenza e Gesù ne ha tenuto conto. Egli stesso, con la sua voce, ha donato il perdono ad alcuni peccatori. Per questo i Giudei lo hanno accusato di bestemmia e hanno deciso di ucciderlo. Ma egli, che ci vuol bene anche se siamo peccatori, prima di salire al cielo ha dato ai suoi apostoli il compito di perdonare i peccati a nome di Dio. I sacerdoti sono incaricati dai successori degli apostoli, i vescovi, e lo fanno con amore, perché gli uomini peccatori possano conoscere la misericordia di Dio e vivere con la pace e la gioia nel cuore. Anche i sacerdoti, poi, a loro volta chiedono il perdono di Dio attraverso un altro sacerdote come loro.

 başa dön